TMMOB’YE DOKUNMA SANAYİLEŞME İÇİN, İŞSİZ MÜHENDİSLER İÇİN ÇÖZÜM ÜRET.

Kent arazilerine bina yapmak işsizliği azaltmıyor.Kimya mühendisleri bina yerine  sanayileşme ve üretim yapmayı amaçlayan kalkınma modeli talep ediyor. 


Siyasal iktidarın özellikle meslek örgütlerimize, TMMOB’ye saldırı hazırlıkları, son bir iki yıl artık fiili uygulamalara dönüştü. Meclis için hazırlanan torba yasaya eklenen yasa değişikliği ile mesleğimiz örgütsüz ve güçsüz hale getirilmek isteniyor. Bu saldırının temel nedeni uygulanan ekonomik modelin ve mühendis ve mimarlara refah yerine sorun yaratması, doğanın hoyratça katledilmesi, insan yaşamını göz ardı eden sanayileşme anlayışı karşısında merkezi örgüt varlığı ile TMMOB’nin karşı durması ve zaman zaman meslek alanlarında yaptığı bilimsel çıkışların siyasal iktidarı rahatsız etmesiydi.  Özellikle kentlerin kimliklerini yok ederek onu sadece kar edilen bir alan olarak gören siyasal iktidarın doğrudan ve oluşturduğu kamusal tekel TOKİ, Belediyeler ve Bakanlık karşısında, donatılı ve eğitimli bir yapı olarak TMMOB’nin bazı odaları daima yer aldı. Bu Odalarımızın haklı karşı çıkışları iktidarın algı yönetiminde başarısız olduğu ender alanlardan bazıları oldu. Bu karşı çıkışlar birçok farklı nedenlerle birleşerek ülkemizin yakın geçmişte merkezi yönetime başkaldırdığı Haziran Hareketi ile toplumsal karşılık buldu. İşte bu gelişmeler TMMOB yasa değişikliği için yeterli gerekçe olmaya yetti.

İktidarın bu girişimi karşısında TMMOB  “ ranta dayalı sermaye birikim politikaları AKP iktidarı elinde esasen kentsel-kırsal-kültürel-doğal varlıkların el değiştirmesi veya el konulması şeklinde yapılaşma üzerinden, inşaat sektörü ve bağlantılı olarak arazi ve mülkiyet düzenlemelerine dayanmaktadır” saptaması ve “ Üretimden uzaklaşarak sanayisizleşme ”anlayışı karşısında durmanın haklı gerekçesine vurgu yapıyor. 

Benzer bir açıklama meslek örgütümüz KMO’dan da duyuluyor. KMO mesleğimizin giderek değersizleşen konumuna yönelik birçok gerekçeyi basın açıklamasında yer veriyor.  Kimya mühendisliğinde 80 sonrası yaşanan ve günümüzde katlanılamayacak düzeye sıçrayan işsizliğin, mesleğimizdeki değersizleşmedeki önemine vurgu yapıyor.

KMO Yönetim Kurulu şunların altını çiziyor;

*” Kimya sektörü stratejik planı, Devlet Planlama Teşkilatı verileri ve ülkemiz sanayinin gerçekleri ve gerekleri dikkate alınmadan bilinçsizce ve sorumsuzca her ile açılan yeni kimya mühendisliği bölümleri ve her yıl arttırılan kimya mühendisliği kontenjanlarının yarattığı işsizlik durumu ve işsiz kimya mühendisleri kitlesi,

* Son on yılda üyelerimizin yoğun olarak istihdam edildiği; Şeker Fabrikaları, Süt Endüstrisi Kurumu, Azot Sanayi, Türkiye Gübre Sanayi, PETKİM, PETLAS, TÜPRAŞ, TEK, ETİBANK, ÇİTOSAN gibi kurumların özelleştirilmesi ya da kapatılması sonucu üyelerimizin kamuda çalışma alanlarının giderek azalarak ortadan kalkması ”http://www.kmo.org.tr/genel/bizden.

Bu yazıda uygulanan ekonomi politikanın yönelimi ve sonuçları hakkında iki alt başlığa değinmek istiyoruz.

Sanayide durma, kent topraklarını yağmalamada atılım

Tüm dünyanın aklı başında ekonomistleri üretimi esas almayan kalkınmanın ülkelere zenginlik, o ülkelerde yaşayan halklara refah ve mutluluk vermeyeceğini söyler. Bu sözler için aslında ekonomist olmaya da gerek yoktur. Bununla birlikte üretilenin hakça paylaşılmadığı ülkelerde milli gelir yükselmiş olsa da yaygın bir refahtan, mutlu bir halktan söz etmekte mümkün değil.

 Türkiye’nin GSMH’nin 2000’den günümüze 2,5 kat arttığını istatistik veriler gösteriyor. Ülkenin zenginleştiği ve dünyanın 16. büyük ekonomisi olduğu bu istatistiklerle kanıtlanıyor. Hatta bu zenginleşme kişi başına düşen milli gelirdeki artış rakamlarıyla da destekleniyor. Ülke zenginliğinin değil esas önemli olanın bu zenginliğin kişiye düşen payı olduğu bilinen bir olgudur. Bu rakamın da yukarıdaki gibi arttığı dikkate alınır ise genel olarak kişi başına gelir açısından 2000’li yıllara göre daha zenginleştiğimizi kabul etmeliyiz. Ancak kişi başına yansıyan rakamların ayrıntılarına bakıldığında ve diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ortada zil çalıp oynanacak bir durum olmadığı anlaşılıyor. Son 10-15 yıl dünya ülkelerinin hemen hemen tamamında benzer gelişmeler yaşanmış. Hatta bilinen birçok ülke performansının ülkemize göre çok daha yüksek olduğu rakamlarda görülüyor. Battı batıyor dediğimiz, anlamlı hiçbir öz kaynağı olmayan Yunanistan, Kore gibi ülkeler milli gelirde kişi başına 30 bin dolarlık dilimlerde gezinirken, ülkemiz 10 bin dolar duvarına toslamış durumda. Bu ülkelerin arkadan gelerek bizi solladıkları da dikkate alındığında bizim sevinmek değil şapkamızı önümüze alıp düşünmemiz daha hayırlı değil mi?

Öte yandan büyüyen gelir pastasının hakça ve kardeşçe bölüşülmediği, bayatlayan pastanın tadından anlaşılıyor, kokusuyla kendini açığa veriyor. Aynı çatı altında yaşayan 75 milyon arasında haksız paylaşım yaşamları vicdanları yaralıyor. Muhtaç duruma düşürülen ve çalışacak durumda iken iş bulamayanların yaşadıkları çaresizliğe kayıtsız kalmak mümkün mü?

Bu durumlar ortada iken, ülke kaynakları sanayinin gelişmesi için değerlendirilmiyor ve ulusal varlıklarımızı çok daha kıymetli ürünlere dönüştürecek madde üretimlerine yönlendirecek planlı bir sanayi üretiminden uzaklaşıyoruz. Onun yerine çok daha basit bir üretim olan bina inşaatı ile yetiniyoruz. Hatta bu yöneliş adeta teşvik ediliyor ve bin bir yolla kent toprakları yine o toprakların sahiplerine beton bina olarak satılıyor. Bu rantı paylaşanların ise ülkenin geleceği ile ilgili kaygıları ise hiç yok.

Bu durum sadece aklı başında kişileri rahatsız etmiyor. Şikayet ve endişe dolu düşünceler bizzat sanayicilerden geliyor. İmalatçı karakterleriyle bilinen bu kesimlerin en büyüklerinden başlamak üzere siyasal iktidar tarafından desteklenen küçük bir sanayici kesim dışında olanlar bu durumu ifade ediyorlar. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu 2000'li yılların başında dünyanın en büyük 15 sanayi ülkesi içinde olan Türkiye, bugün itibariyle ilk 15'ten düştü. Sanayimizi yeteri kadar büyütemedik. Türkiye 15 büyük sanayi ülkesinden biriyken bu ligden ikinci lige düştük.” diyor. Sanayide geriye düştüğümüzü açıklayan bir sanayici temsilcisinin iktidardan geleceği bilinen saldırılara ve tepkilere karşın bu açıklamayı yapmış olması koşulların onları ne kadar fazla rahatsız ettiğini açığa vuruyor.

Ancak bu şartlar biz mühendisler için çok daha olumsuz sonuçlar yaratıyor. Sanayide büyümeme ve yeniliklerin olmaması bizler için mesleğimizi yeterince icra edememek ve işsizlik demek. O nedenle kimya mühendisleri ülkenin ihtiyacı olan ve değerli kimyasalların üretilmesini hedefleyen politikaların tercih edilmesi için çaba göstermek zorundalar.

Temel kimyasal maddeler yanında doğal kaynaklarımızdan ileri kimyasal maddelerin üretilmesine, plastik hammaddelerinden gübrelere kadar birçok kimyasalın üretilmesi için girişimlerde bulunmalıyız. Bilimsel ve gerçekçi talepleri dile getirmek ve bu taleplerin başta meslektaşlarımız olmak üzere halkın benimsemesini sağlamak amacıyla çalışmalarımızı örgütlü olarak çeşitlendirmeli ve zenginleştirmeliyiz. Kimya sanayinin her alanındaki bilgi birikimlerimizi meslek örgütü çatısı altında mesleki ve toplumsal taleplere dönüştürmeliyiz.

İşte bu düzeye ulaştığımızda siyasal iktidar karşısında sadece yüz binlerce mühendis ve mimarı bulmayacak. Aynı zamanda yığınların da tepkisini de dikkate alarak, geri adım atmak zorunda kalacak ve sanayinin, üretimin önü açılacaktır.

 Kimya mühendisliği mesleğinde işsizlik olgusu

Mesleğimizin yükselen mühendislik alanı olduğu yıllar, temel madde imalatına yönelik büyük kamu yatırımlarının yapıldığı yıllardır. Özellikle planlı kalkınma modelinin tercih edildiği yıllarla birlikte 70’li yıllarda gençler, kimya mühendisliği bölümlerine girmek için yarışıyordu. Hiç şüphe yok ki o yıllarda kamunun önemli istihdam kaynağı olmasının da kimya mühendisliğinin tercih edilmesinde önemli rolü vardı. 70’lerden 80’lere kimya mühendisliğinde işsizlik sorunu dile getirilmezken, Kimya Mühendisler Odası gelecekte bunun yaşanacağını 5 yıllık plan çalışmalarında verileriyle ortaya koydu. Bu durumu “Devlet işsizliği planlıyor” diyerek özetledi. Çünkü o yıllarda sanayideki gelişme ve büyüme hızı ile kimya mühendisliği kontenjan ve dolayısıyla mezun sayıları arasında bir uyum yoktu. İlerleyen yıllarda ihtiyacın üzerinde kimya mühendisinin iş talebinde bulunacağı gün gibi aşikardı.

Aradan 20 yıl geçtikten ve 2000’li yıllara varıldığında işsizlik onlarca yeni kimya mühendisliği bölümü açılarak, mevcutların kontenjanları arttırılarak balon gibi şişirildi. Gençlerin geleceği, umutları karartıldı.

Günümüzde her ay TÜİK, işsizlik istatistiklerini yayınlıyor. Demek ki işsizlik konusu bu ülkenin basınında her ay konuşulan ve üzerinde görüşlerin açıklandığı bir konu. Her ne kadar sorunu milyonlarca kişi her gün yaşıyor olsa da her gün gündemde olmuyor ve konuşulmuyor.

Devletin kayıtları arasında yükseköğrenim görmüş kişilere ait istatistiki veriler de bulunmakta. Ancak bu işsiz kesim arasında yer alan mühendisler ve özellikle kimya mühendislerinin durumuna ilişkin sayıları istatistikler arasında bulmak mümkün değil. Sadece alt başlık olarak makine ve ziraat mühendislerine ait veriler ayrı kalem olarak verilmiş.( http://www.iskur.gov.tr/tr-tr/kurumsalbilgi/istatistikler.aspx#dltop)

Şimdi büyük işsizlik fotoğrafına bakarak yaşandığını yakın çevremizdeki örnekleriyle bildiğimiz yükseköğrenim görmüşlerin işsizliğini rakamlarla ifade etmeye çalışalım.

-Eylül 2014 tarihi itibariyle resmi işsizlik oranı %10,4. Toplam işsiz sayısı 3 milyon 43 bin.

-Yüksek öğrenim görmüş işsizlerin sayısı 727 bin. Her 100 iş arayan işsizlerin 24’ü yüksek öğrenimli.

- Yüksek öğrenin görmüş 20-34 yaş grubunda işsizlerin sayısı 613 bin. Demek ki Devletin resmi kurumu aracılıyla 613 bin genç üniversite mezunu iş arıyor. İş aramayanlar ile resmi kuruluşlardan umudunu keserek farklı kanallardan iş arayanlar bu rakamlara dahil değil.

-İş arayanlar arasında kadınların sayısı 368 bin kişi iken, erkeklerin ki 245 bin. Kadın sayısının fazla oluşu bu sayı içerisinde kimya mühendislerinin fazla olduğunu anımsatmıyor mu?

-Üniversitelilerin işgücüne katılım oranı yüzde 80,7.Bu oran genel oran olan yüzde 51’in üzerinde.

-Kasım, Aralık (2014) ayları işsizlik verilerinin daha da yüksek olacağı TOBB-ETÜ SPM tarafından açıklanıyor. Büyüme oranlarının önümüzdeki yıllardaki hedefleri ve tahminleri dikkate alındığında  rakamların ve yüzdelerin bu yıl daha da artacağı anlaşılıyor.

Yukarıdaki veriler konunun ne kadar ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Ancak bu kadar önemli bir konu üzerinde ne siyasal iktidarlar, ne de siyasetçiler yeterince konuşuyorlar. Buna karşın, ülkemizin ve sanayinin ihtiyaç duymadığı kimya mühendisleri için özellikle son 10 yılda “her ile üniversite” gibi hesaba kitaba gelmeyen hedefler belirlenerek yeni kimya mühendisliği bölümleri açıldı. Yükseköğrenimin yüzlerce problemi, oradan mezun olanların iş bulamamaları sorun olarak tartışmaya dahi değer bulunmazken üniversitelerin “kampüs yerine külliye” olarak çağrılması gerektiği beyinleri daha fazla meşgul etti. Eğitim şuralarında ise hiç ama hiç akla gelmedi.

Ne yapmalı, nasıl yapmalı

Bir yandan üniversite ve bölümleri çoğaltanların mezunlara iş yaratma dertleri yokken, öte yandan işverenin de biz kimya mühendisi gibi yetkin ve donanımlı meslek sahiplerine ihtiyaç duymadığı anlaşılıyor. Aranan meslek gruplarına ilişkin açıklanan listeler bu durumun kanıtı.

O zaman iş başa düşüyor. İş yaratmakla sorumlu olanlara bu sorumluluklarını hatırlatmalıyız. Sanayileşme yerine büyümeyi kentin en güzel köşelerini ranta dönüştürme olarak görenlere gerçek büyümenin üretimden geçtiğini, üretimin çevre ile uyumlu ve katma değeri yüksek kimya sanayi ile olacağını bilimsel olarak kanıtlamalıyız. Bunu başta meslektaşlarımız olmak üzere halka sabırla anlatmalıyız.

Ayrıca en doğal hakkımız olan iş sahibi olmak, mesleğimizde uzmanlaşmak için talepte bulunmalıyız.

Yaşadığımız, iliklerimize kadar hissettiğimiz işsizlik sorunu erteleyemeyeceğimiz bir sorun. Yaşam hakkımız için, emeğimize sahip çıkmak ve ona olan saygımız için bunu yapmalıyız. Kendimiz için, ileride aramıza katılacak genç meslektaşlarımız için sabırla ve inatla çaba sarf etmeliyiz.

O zaman hiç ertelemeden iş hakkımızı almak için yola düşmeli ve hatta kendi yolumuzun taşlarını kendimiz döşemeliyiz. Bunun için oldukça yetkiniz. Ancak güçlü olmak için iplik değil birbirine sarılarak kopmaz halat olmak gerekiyor.

Bir araya gelebileceğimiz yerlerin başında meslek örgütümüz geliyor. Eğer onu yetersiz ve ilgisiz buluyorsanız, onun harekete geçmesini beklemeyiniz. Bir araya gelme talebinizi yazılı olarak meslek odanıza iletiniz. Sınıf arkadaşlarınızın, tanıdığınız işsiz meslektaşlarınızın bu yönde hareket etmesini sağlayınız. Yazılı talepleriniz dikkate alınmıyor ise meslek odalarınızda işsiz arkadaşlarınızla buluşunuz ve oda yöneticileriyle topluca görüşünüz.

Meslek örgütü çatısı altında bir araya gelerek yapabileceklerinizi diğer arkadaşlarınızla tartışarak saptadıktan sonra, yapılacakları içeren bir program oluşturup, bu programları önceliklere göre sıraladıktan sonra onları hayata geçirmek için harekete geçiniz.

Mutlaka İŞKUR’a bireysel olarak iş başvurusunda bulunup,  tanıdıklarınızı bu yönde yönlendiriniz.

Hakkımızı alma için yola çıktığımız ve yürüdüğümüzde yolun kısaldığını ve güzelliklerle çevrili bir güzergaha dönüştüğünü çok kısa bir süre sonra göreceğinizden hiç şüpheniz olmasın.

Kolay gelsin demiyoruz, zaten kolayınıza gelecektir.

 Ocak 2015