TMMOB: İstanbul depreme hazır mı?

"Deprem gerçeğiyle yaşamanın gereklerini yerine getirmiş bir ülke görmek isterken tam tersi oldu." TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, 17 Ağustos 2018 tarihinde bir basın toplantısı düzenleyerek "İstanbul Depreme Hazır mı?" konusunu bir kez daha gündeme getirdi.

TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Cevahir Efe Akçelik tarafından yapılan açıklamada, 17 ağustos 1999 depreminin yıkıcı sonuçlarına değinilerek şu hususlara yer verildi:

Aradan geçen onca yıldan sonra bugün, gerekli derslerin alınarak depreme dayanıklı yapılarda güvenli yaşamların sürdürüldüğü, deprem gerçeğiyle yaşamanın gereklerini yerine getirmiş bir ülke görmek isterdik. Ancak durum bunun tam tersi oldu. AKP iktidarı deprem olgusunu sadece kârlı bir pazar alanı olarak görmektedir. Deprem sonrası oluşan acılar ve korkular suiistimal edilerek “deprem” sözü bu ülkede artık “rant” sözüyle eşanlamlı hale getirilmiştir. İstanbul nüfusunun büyük bir kısmı 1. derece, önemli bir kısmı da 2. derece deprem bölgesinde yaşamaktadır. Ulaşım yapıları ve köprülerin, dolgu alanlarının ve tarihi eserlerin depremden nasıl etkileneceklerinin belirsiz kalmaya devam etmesi, okul, hastane, yurt gibi yapıların mevcut durumlarındaki belirsizlikler, kentsel dönüşüm projelerindeki yanlışlıklar, su taşkınlarında bile yetersizliği açığa çıkan altyapının sorunları, dere yataklarını bile yerleşime açan imar uygulamaları, imar afları, afet sonrası çalışmaların taşıdığı soru işaretleri ve deprem bilincinin yeterince yaratılamaması, İstanbul’un tahmin edilenden öte yıkıcı bir etki altına gireceğini göstermektedir.

■Jeolojik yapısı nedeniyle her zaman yıkıcı depremlerin yaşanabileceği ülkemizde; çarpık kentleşmenin sonucu oluşan yapı stokunun, başta depremini bekleyen İstanbul olmak üzere, ne kadar güvenliksiz olduğu son günlerde arka arkaya çöken binalar ve istinat yapıları ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Deprem görmeden, binalar yıkılıyor, istinat duvarları dağılıyor, yollar göçüyorsa başta sorduğumuz sorunun yanıtı açıktır. Deprem toplanma alanlarını akıbeti, iktidarın insan hayatını ve deprem tehlikesini değil, rantı önemsediğinin bir diğer göstergesidir. 1999 depreminden sonra belirlenen deprem toplanma alanları üzerine Torun Center, Anthill, Starcity Outlet Center, Zaman Gazetesi Binası, Ağaoğlu My City, Meydan AVM, Onaltı Dokuz, Ora AVM, Forum İstanbul, Kiptaş Ünalan, DAP Royal Center, TOKİ Avrupa Konutları, Capacity AVM, Çınar Olimpia Park Sitesi, Selenium Plaza gibi birçok yapı inşa edilmiştir. İstanbul’da mevcut toplanma alanlarının sayısı, durumu ve konumu, sağlık malzemelerinin durumu, içme suyu temini, acil durum yollarının akıbeti gibi bilgiler halk ile paylaşılmamaktadır. Bu durum kentin depreme hazırlıksız olduğunun da bir göstergesidir.

■İstanbul’da yapı stoku güvenli ve sağlıklı olmaktan uzaktır. Temmuz ayı içerisinde Sütlüce, Sancaktape ve Ümraniye’de peş peşe meydana gelen facialar yapı stokunun durumunu ortaya koyan en sıcak olaylardır. Pek çok yapı kaçak üretilmiştir, ruhsatsızdır ve mühendislik hizmeti almamıştır. Betondan demire kadar yapı malzemeleri nitelikli olmaktan uzaktır. Nitelikli tasarım, uygulama ve denetim ilişkisinden söz etmek mümkün değildir. 1999 büyük Marmara depreminde büyük ölçüde imar aflarının yarattığı sağlıksız yapı stokunun yıkılmasının ağır bedeli topluma ödetilmiştir. Yapıların, hatta mahallelerin yerle bir olması ve yaşanan can kayıpları nedeniyle deprem sonrasında imar afları bugüne kadar gündeme gelmemişken, AKP iktidarı tarafından seçim yatırımı olarak, bütün bu koşullar bilindiği halde yeniden hayatımıza sokulmuştur. Yeni “imar affı” ve denetimsiz yapılar ile toplumun sağlığını ve can güvenliğini tehlikeye atan kentsel gelişmelere yol açarak doğa olaylarını afete dönüştürecek popülist uygulamalar yeniden ve sınırsız bir şekilde yürürlüğe sokulmaktadır. Oysa topraklarının tamamı depremsellik koşullarında olan Türkiye’de, deprem nedeniyle ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik kayıplar, ciddi tedbirler alınmasını gerektirmektedir. İmar affı; mühendislik hizmeti almadan üretilen sağlıksız yapıların affedilerek mevcudiyetlerinin koruma altına alınması, yapı stokunun iyileştirilme hedefinden uzaklaşmak anlamına gelecek, Sütlüce’dekine benzer yüz binlerce bina, büyük felakete zemin hazırlayacaktır.

■17 Ağustos depreminde Kocaeli’nde farklı tesislerde meydana gelen kazalarda, 200 ton susuz amonyak havaya salınmış, 6500 ton akrilonitril havaya, suya ve toprağa karışmıştır. İzmit Körfezi’ne 50 ton dizel yakıtı dökülmüştür.1200 ton kriyojenik sıvı oksijen serbest kalmıştır. TÜPRAŞ petrol rafinerisindeki büyük yangınlar çıkmış (söndürülmesi 4 gün sürmüştür), sıvı petrol gazı sızıntısı ve petrol dökülmesi yaşanmıştır. Olası bir depremde kimyasallar hala büyük bir tehlike kaynağı olmaya devam etmektedir. Kimyasalların üretim, depolama ve taşıma süreçlerinin oldukça yoğun olduğu, kimya tesislerinin birçoğunun kent ile iç içe geçtiği İstanbul’da, olası bir depremde kimyasallardan kaynaklı felaketleri önlemek amacıyla bütün ilgili kurumların katılımıyla Kentsel Risk Yönetim Raporu ve büyük endüstriyel kazalara yönelik acil durum planları hazırlanarak kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

■Depremlere ilk müdahale anında ve sonrası süreçte sürekli ve yeterli elektrik sağlanması ve haberleşme olanaklarının sürdürülmesi; gerek arama-kurtarma, gerek sağlık gerekse farklı disiplinlerin alandaki çalışmalarının organize edilmesi açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Bunun için, kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere tüm toplumsal ve sivil kuruluşların alternatif enerji ve iletişim kaynakları edinmesi konusunda teşvik edilmesi gerekmektedir. En kötü senaryoyla bütün sistemin çökmesi halinde bile bu yedek sistemin anında devreye alınarak en azından ana arterlerin enerji aktarımına açık tutulması ve bu yolla sağlık, ulaşım, gıda ve barınma merkezlerinin beslenmesi sağlanmalıdır. Afet-deprem yönetiminde, mutlaka alarm seviyelerinin ve alarm seviyelerine uygun haberleşme hiyerarşisinin belirlenmesi gereklidir. Deprem esnasında sistemler çöktükçe, hangi alarm seviyesinde kimlere grup haberleşmesi, kimlere bireysel haberleşme hakkının verileceği önceden belirlenmeli ki sistemler kilitlenmeden işletime devam edebilsin. Henüz alarm standartlarımız haberleşme açısından tam olarak oturmuş değildir.

■Deprem alarmı verilmiş olan kentlerde deprem riskini artıracak eylemlerden kaçınmak gerekir. 100 Günlük Eylem Planı’nda yer alan Kanal İstanbul, yörede insan nüfusunu ve yapılaşmayı artıracak, dolayısıyla da olası bir depremde daha fazla can ve mal kaybının yaşanmasına neden olabilecektir. Özellikle kanalın görece zayıf zeminler içerisine gömülmüş olan kısımları ile Marmara’ya açılan ucunun beklenen depremden çok etkileneceği muhakkaktır. Diğer bir husus da gerek normal gerekse afet zamanında Kanal İstanbul’un İstanbul ile Trakya arasında özellikle ulaşım, tedarik ve ikmal açısından ciddi bir bariyer oluşturacağıdır.

…………….. ……. kanalın ana yapısında ve yat limanlarının temel yapılarında oturma, toptan göçme, kayma ve heyelanlar sonucunda oluşacak deformasyonlar, çatlamalar ile buradan deniz suyu sızmaları önlenemez. Çünkü 400-800 m³/sn’lik bir debi ile nehir gibi (Boğaziçi’ndeki akıntı) akan suyun bir kapak sistemi ile kesilmesi, kanalın kurutulup, çatlakların bulunması ve onarılması mümkün değildir. Esasen çatlaklı ve kırıklı, yer yer alterasyona uğramış kireçtaşı litolojisinden oluşan arazide, kanalda oluşacak çatlaklardan sızacak deniz suyunun yaratacağı yer altı suyu tuzlanmasının boyutları da kestirilemez.

…………Marmara Denizi kıyısında yapılması öngörülen konteyner limanı ile adalar, Trakya kıta sahanlığında ve “Kuzey Anadolu Fayı” üstünde yer alacaklardır.

■Son olarak 15-20 yılda yapılan bilimsel gözlemler, yeryüzünden çok büyük kütle alınması şeklinde oluşturulan açık maden ocaklarının, yakınlarında ve daha geniş alanlarda depremleri tetiklediği ve çeşitli yıkımlara, can ve mal kayıplarına neden olduğunu göstermiştir. Kanal İstanbul Projesi için kazılarak oluşturulacak bu devasa çukur da yükün kalkması ve gözenek suyu basıncı değişimleri nedeniyle kanal güzergahının yakın çevresindeki yüzey ve yeraltı gerilme davranışları bozulacaktır. Aşırı yüklemelerin depremi tetiklediği bilinmekte olup bu durumun iyi modellenmesi gerekmektedir.”

TMMOB Basın açıklaması

TMMOB tarafından “UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ!” başlığıyla yapılan açıklamada 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nden günümüze kadar yaşanan olumsuz gelişmelere işaret edildi:

• Yapılan sayısız yapı denetimi düzenlemesinde kamusal denetim ticarileştirilmiş, meslek odalarının önerilerini dışlayan bir yaklaşım egemen olmuştur.

• 2011 yılındaki Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerel yönetimlerin yapı, ruhsat vb. yetkilerini de üstlenmiş, TOKİ’ye çok özel yetkiler verilmiş, “kentsel dönüşüm” iktidarın elinde merkezileştirilmiş, bütün ülke imara açılmış, Yapı Denetimi Yasası’nda denetim dışı yapıların sayı tür ve dağılımında önemli değişiklikler yapılmış, yasanın denetim kapsamı daraltılmış, denetimsiz yapılaşmanın sınırları genişletilmiştir.

• Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı’nda (UDSEP-2012-2023),  “kamu-özel sektör işbirliği” yöntemi ile deprem gibi karmaşık ve tamamen kamusal düzlemde olması gereken bir alanın özel sektöre terk edilmesi için yeni adımlar öngörülmüş,  kamu kaynaklarını ve kamu erkini ayrıcalıklı biçimde kullanan, yasama-yargı denetimini dışlayan, özel sektör ve uluslararası sermaye kuruluşlarıyla iç içe olan bölgesel kalkınma ajanslarına depremle ilgili sorumluluk verilmiştir. TMMOB’nin tüm uyarılarına karşın mühendislik, mimarlık uygulama, hizmet ve örgütleri bu strateji belgesinde de dışlanmıştır.

• Onuncu Kalkınma Planı’nda da, “teknik müşavirlik firmalarının inşaat sektörünün tüm üretim süreçlerinde ve kamu-özel işbirliği projeleri ile kentsel dönüşüm gibi alanlarda daha etkin faaliyet göstermeleri temin edilecektir” denilerek mühendislik, mimarlık hizmetlerinin kamusal niteliğinin özel sektör lehine tasfiyesi açık bir şekilde yer almış ve böylece doğal afetler konusu, iktidar ve sermaye çevrelerinin sınırsız kâr-rant amacına tabi kılınmıştır.

• Başbakanlık tarafından yayımlanan “On Birinci Kalkınma Planı Hazırlıkları ile İlgili 2017/16 Sayılı Başbakanlık Genelgesi” ile 2019-2023 dönemini kapsayan On Birinci Kalkınma Planı için gerçekleştirilecek hazırlık çalışmalarında, daha önceki plan çalışmalarının aksine, “Afet Yönetiminde Etkinlik Özel İhtisas Komisyonunun” kurulmasına bu plan döneminde gerek olmadığı kamuoyuna duyurulmuştur.

• Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 28.07.2017 tarih ve 30137 sayılı Resmi Gazete’de yayınladığı “6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile “Riskli Alan” kararının verilmesinde temel bir girdi olan “alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgiler”in kullanımını yürürlükten kaldırmıştır.

• 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’u gereğince 2009 yılında oluşturulan Deprem Danışma Kurulu “yılda en az dört kez toplanır” şeklindeki ana çalışma ilkesine aykırı olarak, 2013-2016 döneminde hiç toplanmamış 2017 ve 2018 yıllarında ise birer kez toplantı gerçekleştirmiştir.

• Sadece deprem konusunda değil heyelan, sel, tsunami, küresel iklim değişikliğinin yarattığı etkiler gibi tehlike unsurlarına karşı yerel düzeydeki sınırlı ve çoğunlukla afet sonrası çabaların dışında, ülke genelinde, sistematik bir “risk yönetim sistemi” inşa edilmemiş, ülkemizin “afet gerçekliği” imar, tarım, madencilik, enerji, sanayi gibi ana sektörlerde karar süreçlerinde göz ardı edilmiş/edilmeye devam etmektedir.

• “İmar Barışı” adıyla yasalaşan yeni “İmar Affı” ile açılan hukuk davaları sonucu planları ve ruhsatları iptal edilmiş olan her biri bir “kent ve çevre suçu” niteliğinde yükselen denetimsiz ve kaçak yapılar yasal hale getirilmiştir. Üstelik 3194 sayılı İmar Kanununa eklenen geçici 16. Maddede “Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır” denilerek olası bir afet sonucunda siyasi mali ve kamusal sorumluluktan kaçılmıştır.”

TMMOB açıklamasının sonunda,“Depremlere karşı bütünlüklü, sağlıklı, insanca bir yaşam ve çevre için, ülkemizin yeni büyük sosyal afetler, sosyal yıkımlar yaşamaması için gereken önlemlerin ivedilikle alınmasını, yapı denetimi uygulamasını yönlendiren kararlar ve ilgili tüm mevzuatın, TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla düzenlenmesini bir kez daha vurguluyoruz.”yönündeki talebini dile getirdi.

Açıklamaların tamamına aşağıdaki bağlantılardan erişilebilir.

https://www.tmmob.org.tr/icerik/tmmob-istanbul-ikk-istanbul-depreme-hazi...

https://www.tmmob.org.tr/icerik/17-agustosu-da-unutmadik-unutmayacagiz-u...

 

                                                                                                                                                              Ağustos 2018