Ergene ırmağı mı? Orası nire.

Ergene, bir zamanlar “mis gibi” kokuların yayıldığı yeşillikler denizinin ortasında akan,  Trakya’nın bir küçük ırmağı. Ergene ırmağının gündemimize girmesinin nedeni ise ne kendi güzelliği ve ne de o yeşil Trakya ovasında akıyor oluşu. Günümüzde birçoğumuzun bildiği kirlenmesi de ondan söz etmemizin vesilesi değil. Onu anmamızı sağlayan aslında bir sanatçı, film yapımcısı bir kadın.


Kirlenmenin 1980’lı yıllarda başladığına ise kısa bir internet gezintisi ile ulaşılıyor. Toprak ve bitki örtüsüne uygun olmayan, bilimsellikten uzak gübrelemenin sonuçları ırmakta kirlenmenin önemli nedenleri arasında yer aldığı tespitine bir meslek odamızın (Çevre Mühendisleri Odası) düzenlediği kongre tebliğleri arasında rastlanılıyor.  www.cmo.org.tr/resimler/ekler/82fa52f739750b6_ek.pdf?dergi=684‎

Bu nedenle yaklaşık 30 yıl öncesinden başlamak üzere Ergene, ilgili kamu kurumu(DSİ) tarafından yapılan ölçümlerle izlenmeye alındı. O yıllarda kirlenmenin tarımdan, yani yanlış uygulanan gübrelemeden kaynaklı olduğu sonucuna ulaşıldı ve böylece kabahat, toprağı yaşamının bir parçası olarak önemseyen köylüye yüklenmiş oldu. Toprak analizleri yaparak, örnek uygulamalarla köylüyü rasyonel gübreleme yapmaya yöneltmek gibi önlemlerin alınması ise herhalde kamu tarafından görev dışı kabul edildi.

Ancak yukarıda alıntı yapılan ve 2.Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresine  (ÇMO;1997) DSİ’de çalışan bir meslektaşımızın sunduğu bu tebliğde, 1995 yılı itibariyle esas kirlenmeyi yaratanın çevredeki tekstil, boya ve deri fabrikaları olduğu ve bunların 143’ünün deşarj izinlerinin olmadığı açıklanıyordu.1997 yılında içlerinde Üniversitenin, valiliğin bir dizi kamu kuruluşunun yaptığı sonuçsuz toplantılardan da bir eylem ortaya konulmadı.  Makina Mühendisleri Odası Edirne Şubesi'nin Kırklareli'nde düzenlediği Trakya'da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu II.,( 6 -8 Kasım 1997) dahi sorumluları harekete geçirmeye yetmedi. Siyasal iktidarlar konuyu 2010’larda ancak gündemlerine alırken, bazı sorumlular günümüze kadar “ orası nire “diye sormadılar bile.

Bütün bu gelişmeler yaşanırken çevresine duyarlı olan birileri ise sonsuz sabır ve enerji ile kirlenmiş olan Ergene’yi toplumun ilgi alanına taşıyarak ve siyasal baskı oluşturarak muktedirleri harekete geçirmeye çalıştı. İşte bu duyarlı, bilinçli ve savaşçılardan birisi Nejla Demirci.

Muktedirin halk için, çevre için adım atarken prangalı olan ayakları Ergene için harekete geçti ise, emek verenlerin arasında o da vardı. O kendisine ait bir özelliğini, yaratıcılığını da kullandı. Ergene Nehri'nde sanayileşmenin neden olduğu kirliliğe ilişkin “Trakya'nın bir muhabbeti” adlı bir belgesel film yaptı.

Bu belgesel filme ilişkin onunla yapılan bir söyleşiyi aşağıda size sunuyoruz. Oldukça ders çıkaracak ve yüklerimizi daha da artıracak ve daha da önemlisi bizleri de cesaretlendirecek bu söyleşinin tümünü okumanızı öneriyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

SÖYLEŞİ               

 OLGU KUNDAKÇI/BİRGÜN

Yönetmen Nejla Demirci tarafından çekilen ve Ergene Nehri'ndeki çevre felaketini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seren Gündöndü belgeseli, bugün gösterime giriyor. Belgesel, yönetmenin deyişiyle Ergene Nehri'nde sanayileşmenin neden olduğu kirliliğe ilişkin “Trakya'nın bir muhabbeti” aslında. Bu muhabbette Trakya halkının, yöneticilerin, sanayicilerin ve akademisyenlerin ağzından halkın karşı karşıya kaldığı kanser riskini, bölgeden göç olgusunu, tarım ve hayvancılığın çöküşünü ve yaşanan faciaya yıllardır neden bir çözüm getirilmediğini dinliyoruz.
Ergene İnisiyatifi üyesi olan ve sinemacı olarak değil, ekoloji savunucusu olarak yola çıktığını anlatan Nejla Demirci
“Ergene'ye bakınca çok büyük bir vicdansızlık görüyorum. Yeterince örgütlü bir toplum olamamanın büyük acısını yaşıyorum” diyor. Demirci ile Ergene nehrinin hikâyesine ilişkin konuştuk.

>>Belgeseli çekme fikri nasıl ortaya çıktı?

Ben yirmi yıl boyunca Trakya’da yaşadım. Kendimi, çok önemli bir sürecimi orada var ettim. Trakya’da yaşarken çok hoşuma giden bir şey vardı. O da dümdüz ova, mis gibi topraktır. Ağrılı bir aileyiz ve toprak çok kıymetliydi bizim için. Ağrı'da insanlar topraklarını ekmek için önce tarladaki taşları toplarlar. Tarım zordur Ağrı'da. Dolayısıyla Trakya'nın coğrafyasına bu anlamda çok yakın hissediyorum kendimi.

Uzun zamandır Ergene'nin kirliliği benim için bir yaraydı. Ergene inisiyatifi adıyla yola çıkıp, ekolojik mücadele vermeye başladım. Bu filmi de bir sinemacı olarak değil, bir ekoloji savunucusu, doğa savunucusu olarak yaptım. 2010 yılından itibaren ekoloji mücadelemizin doğuşuna, tüm eylemlerimize, toplantılarımıza, halkın tepkilerine, örgütlediğimiz tüm eylemlere, yurtdışındaki çalışmalara ilişkin görüntüleri biriktirmeye başladım. Üç yıl sürdü. Sıkıntılı bir süreçti.

>>Neden sıkıntılı?

Bir kere, baskı altında çalıştık. Beş bin tane sanayi kuruluşunun olduğu, ciddi bir sermayenin olduğu, patronların helikopterlerle pistlerine indikleri bir coğrafyada siz kalkıp oradaki kirliliği, bu kirliliğe neden olan politikaları filme dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Sizin elinizde bir fotoğraf makinesi veya kamera varsa, kendilerine karşı sizi tehdit görüyorlar.

'TAKİPLER, TACİZLER OLDU'

>>Ne gibi engellemelere veya baskılara maruz kaldınız?

Çorlu'da organize sanayi bölgesinden atılmaya kalktık. Çöp alanına girmemize izin vermediler. Takipler oldu, alenen sözle saldırılar oldu. Telefonla tacizler oldu. Çerkezköy’den Edirne’ye girerken ciddi bir kaza atlattık. Belirli yerlerde köylü kıyafetleri giyerek çekim yapmak zorunda kaldık. Bazı üniversite ve akademisyenlerden bilgi alamadık, çekindiler, görüşmediler.

>>Peki, belgesel için röportaj yapmak istediğiniz halk çekinmedi mi?

Ben aslında başka türlü kurgulamıştım belgeseli. Bir işçi ve bir çiftçi aile üzerinden çekmeyi planlamıştım. İşçi aile on beş gün sonra geri çekildi. Telefonlarımı dahi açmadı. Nedenini tahmin etmek çok zor değil. Çiftçi aile ise daha proje bitmeden rahatsız edilmeye başlandı. Birileri gidip, evine o kadını bir daha sokmayacaksın, diye tehdit etmiş. Rahatsız edildiler. Onların güvenliği ve psikolojileri için onlarla çekimleri sonlandırdık.

>>Finansal olarak destek alabildiniz mi böyle bir proje için?

Aslında destek sözü aldığım birkaç yer oldu; ama onlar geri adım attılar. Daha sonra bana destek olmak isteyenleri ise ben kabul etmedim. Bazı sanayi kuruluşları ve AB fonu almış kurumlar destek vermek istedi. Kabul etmedim. Başladıktan sonra gördüğüm sosyal kirlilik projeyi kendi imkânlarımla yapmamı zorunlu kıldı. Sorunun çok katmanlı olduğunu daha net gördüm.

'POLİTİKACI SERMAYENİN SÖZCÜSÜ'

>>Dediğiniz gibi çok katmanlı bir çevre sorunuyla karşı karşıyayız. Belgeselin anlattığı gibi Ergene'de her aileden bir kanser vakası çıkıyor, hayvancılık ve tarım ölmüş durumda ve bölgeden göç ciddi boyutta. Siz Ergene’ye bakınca ne görüyorsunuz?

Ergene’ye baktığımda kapitalizmin pisliğini görüyorum. Kapitalizmin orada kokuştuğunu görüyorum. İşçi sömürüsü görüyorum, doğa sömürüsü görüyorum. Çok büyük bir vicdansızlık görüyorum. Yeterince örgütlü bir toplum olmamanın büyük acısını yaşıyorum. Ergene’ye baktığımda politikacıların sermayenin sözcüleri olduğunu görüyorum. Bugün bölgeye giden iktidar veya muhalefet partilerine bakın, soluğu sanayici ziyaretinde alıyorlar. Köylüye giden yok. Esnafa giden yok. Kirletenleri aklama politikası yıllardır devam ettiği için bir adım yol alınmıyor.

'FACİAYI DERİNLEŞTİRECEKLER'

>>Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, geçenlerde bölgeye geldiğinde Ergene Havzası Koruma Eylem Planı kapsamında ciddi bir bütçe ayrıldığını ve iki yıl içinde arıtma sayesinde nehrin temizleneceğini iddia etti. İnandırıcı mı?

Faciayı biraz daha derinleştirecekler sadece, inandırıcı olan bu. Yeni organize sanayi bölgeleri kuruyorlar ve bu organize sanayi bölgelerine de müşterek artıtma tesisi koyuyorlar. Bu müşterek arıtma tesislerinde güya arıttıkları suları, boruların içerisine alıp Marmara Denizi'ne enjekte edecekler. Yani başka bir facia yaratacaklar, bu sefer bütün kıyılarımızı mahvedecekler. Sorunu çözmek değil, sorunun adresini değiştirmiş olacaklar. Bilim insanları müşterek arıtmalarda farklı bir kimyasal reaksiyon oluştuğunu ve bunu arıtılmasının imkânı olmadığını söylüyor. Ama Bakanlığın çalışmaları bunlar.

>>Siz üç yıl yakından gözlemlediniz bölgeyi, neler yapıldı başka bu plan dahilinde?

Ergene Havzası Koruma Eylem Planı'nda ıslah çalışmaları var. 2010 ve 2012 yılları arasında 58 kilometrelik bir ıslah çalışması yaptılar ve dere yataklarının temizlendiğini iddia ettiler. Benim elimde videosu var. Devlet Su İşleri çalışanlarına gittim sordum; suyun daha hızlı akması için çalışma yapıyoruz, dediler. Su taşkınlarında bütün ovayı su basıyor, onu da engellemek için nehrin dibindeki o balçığı alıp kenara çıkardılar. Suyun denize daha hızlı akması için yaptıkları bir çalışma bu. Gerçekte bir ıslah çalışması değil. Bu çalışmayla nehrin doğal akışını da değiştirdiler. Nehri bir kanala dönüştürdüler. O yüzden nehrin etrafındaki tüm ağaçları yok ettiler. Şimdi yeniden ağaçlandırmayı hedefliyorlar.

'EKOLOJİNİN DİLİ GÜÇLÜDÜR'

>>Peki, ne yapmak lazım?

Örgütlü toplum olmak lazım. Ekolojinin dili çok güçlüdür. Ben buna inanıyorum. Hiçbir ideolojinin dünyada tüm insanları yan yana getirmeye gücü yetmez. Ama ekolojinini dili, dünyadaki her ideolojiden insanı yan yana getirebilir. Çünkü hepimizin ortak sorunu bu. Doğa sermayenin, büyük şirketlerin tehididi altında. Ancak örgütlü bir toplum onlara geri adım attırabilir. Peşine düşeceğiz, teşhir edeceğiz pisliklerini. Yan yana gelip kendi siyasi dükkanlarımızdan çıkarak bunu yapabiliriz.

'YEŞİLÇAM ACIMI ANLIYOR'

>>Belgeseliniz Yeşilçam Sineması'nda gösterime giriyor. Başka nerelerde gösterime girecek?

Belgesel şu ana kadar, İşçi Filmleri Festivali'nde, Kent Filmleri Festivali'nde, Nar Film Festivali'nde gösterildi. Ankara Film Festivali'nde jüri özel ödülü aldı. Uçan Süpürge'de gösterilecek. Kırklareli'nde Kakava Şenlikleri'nde gösterilecek, orada bir halk gösterimi yapılacak, halk kürsüsü konacak ve herkesin sözünü söyleyebileceği bir tartışma ortamı yaratılacak. Onun dışında 10 Mayıs'tan itibaren Yeşilçam'da gösteriliyor.

Filmimin Yeşilçam Sineması'nda gösterilmesi benim için özel bir anlam taşıyor. Bugün Yeşilçam Sineması çok zor durumda. Ergene de çok zor durumda. Bugün nasıl Ergene'yi kurtarmak gerekiyorsa, Yeşilçam'ı da kurtarmak gerekiyor. Sinemalarımız zor durumda ve kapısı sokağa açılan bir sinemamız dahi kalmayacak. Belgesel filmler AVM'lerdeki sinemalarda vizyona giriyor mu? Hayır, kimse belgesel film göstermiyor. Yeşilçam Trakya halkının acısını perdesine taşıyorsa halkın sinemasıdır da ondan...

'Dağlara taşlara korku sinmiş'

>>Trakya’da nasıl karşılandı belgeseliniz?

Ben yaptığım işin çokça sahiplenilmesini isterim. Biri çıkmış doğanın acısını dinleyerek bir belgesel yapmış. Trakya'dan bir belediye de çıkıp ne yapıldı bu belgeselde, bunu halkıma göstereyim, demedi. Trakya’da bir direngenlik var. Ekoloji mücadelesi içerisindeki çevreler, siyasi çevreler ise kendi dükkanından ses çıkarmaya, muhalefet etmeye çalışıyor. Sesler bazen cılız çıkıyor.

>>Neden bu direngenlik?

Çünkü ekolojinin dilini kullanıyorsunuz. Ekolojinin dilini kullandığınız, kapitalizm karşıtı bir yerden karşı duruş koyduğunuzda durum değişiyor. Bu karşı tarafı korkutuyor. Trakya'da da dağlara taşlara korku sinmiş durumda. Ben bu işi yaparken sorunu yerelden alıp evrensele taşımak istedim. Ancak yerelde de bunun sahiplenilmesi ve bunun politikasının üretilmesi gerekiyor. Çerkezköy’deki canı yanan insan, Adasahranlı köyünde canı yanan insanın ne düşündüğünü bilmeli.Bu açıdan Trakya’nın muhabbetidir bu film. Bu tüm coğrafyanın muhabbetidir. Bunun içinde suyun ticarileşmesinin ne demek olduğunu anlatan belediye başkanları var. Sanayi kuruluşları var. Hayvancılığın, geleneksel tarımın yok olmasıyla zorluk yaşayan çiftçiler var. Akademisyenler var. Filmde insanlar özeleştiri yapıyor. Çiftçi hepimiz toprağımızı sattık, diye özeleştiri veriyor. Çevre Bakanı, 80 tane fabrikaya kapatma kararı aldım ama kapattırmadılar, diyor. Fabrikaların yüzde 88'i kaçaktır, diyor. Yüzleşmek zorundayız. Tartışmanın olmadığı hiçbir yerde ilerleme olamaz. Bu bir muhabbet ve bu muhabbetin Trakya’da yaşanması gerekiyor.
(bkz. http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1368173812&year=2013&month= 05&day=10 )

 

Bitirirken

Bu yazıyı bu şekilde bitirmek gerekirdi. Çünkü söyleşide söylenen ve bazılarını farklı renklerde boyadığımız sözlerden, koca bir yürek ve özümsenmiş bir bilinç taşıyan bu cümlelerden daha güzelini ve uyarıcısını yazabilmemiz imkansız.

Amacımız belgeseli övmek ve tanıtmak değil.

Gözümüzün önünde “mis gibi” ovalarımız kirlenirken, “Ergene. Orası nire?”diye sorar gibi, “Kimya Mühendisleri Odası, Macaristan'daki alüminyum şirketinin Karadeniz'e ulaşması beklenen atıklarıyla ilgili uyardı: Çevre Bakanlığı risk altındaki ülkelerle birlikte çalışmalı. Düzenli su analizleri yapılmalı, bitki ve hayvan sağlığındaki değişiklikler izlenmeli; halk bilgilendirilmeli. BİA Haber Merkezi,15 Ekim 2010,” 

demek ise hiç değil.

Sadece desteğimizi hala sunabileceğimizi hatırlatmak istedik.