Öğrenciye kredi, borçlandırma mi?

Üniversitede evlenen gençlere yönelik kredi borcu silme, evlenme kredisi, yurt ücretlerini almama gibi teşvikler önemli bir sosyal proje olarak sunuldu geçtiğimiz günlerde. Hükümetin ilgili Bakanları yoksulluk koşullarında birlikte yaşamaya çalışan genç çiftlere bu destekleri her ne kadar 3.000 kişi ile sınırlı tuttuysa da yine de borç içerisinde yaşamaya çalışan, kredi borçları ile birikerek artan ve sadece ailelerin yardımlarıyla geçinen bir kesim için yine de değerli bir girişim idi. Hükümet bu uygulamayı kendi sosyal devlet anlayışının bir uygulaması olarak sundu.

Üniversiteli gençlere yönelik bir başka yeni haber ise 2014 yılı kredilerde yapılacak artışla ilgili idi. Başbakan yaptığı açıklamada enflasyonla azalan kredi tutarına düzeltme yapılacağını da açıklamış oldu.

Yüksek öğrenimde kredi

Siyasal iktidar gerek üniversitelerde harçların kaldırılması ve gerekse kredi tutarlarında yaptığı düzeltmeler hakkında konuşurken sürekli aynı davranışı sergiliyor. Adeta her bir değişikliğin, gelişmenin patentinin kendilerine ait olduğunu ifade ediyor. Halbuki bugün iktidarda yetkin konumda olanların öğrencilik yıllarında da krediler vardı, üniversitelerde harç yoktu. O günkü ülke ve dünya gelişmişlik düzeyinde üniversite gençliğine sunulan imkanlar çok daha yüksekti. Örneğin 1960 ile 1980 yılları arasında aldığı kredi ile yükseköğrenimini tamamlayan yüz binlerce öğrenci vardı. Yine o yıllarda üniversitelerde öğrenim harcı diye bir kavram dahi yoktu. Ne zaman ki, 24 Ocak uygulamaları ve daha sonrasında ki 12 Eylül terörü gündeme geldi, durum değişti. Öğrenciler artık üniversitede ve sonrasında üzerlerinden kazanç sağlanan metalara dönüştürüldü. Üniversite ticari uygulamaların yeri haline geldi ve harçlar her yıl artan oranlarda arttı. Öyle ki üniversite ödenekleri ihtiyaçları karşılamayınca, üniversite yönetimleri giderek hesap kitap tanımaz şekilde öğrenciler üzerinden ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde çözümler(!) ürettiler.

Yurt ücretlerinden kantinlere kadar, park alanlarından eğitimde kullanılan materyallerinin öğrencilere aldırtılmasına, paralı kurslara kadar yüzlerce kazanç alanları yaratıldı. İşte bu noktada Hükümet harçları kaldırdığını açıkladı. Ancak üniversitelerin ticari alan olmadığı dönem ülkemiz için, öğrenciler için mazi olmuştu.

Evlilere kredi yerine burs

Hükümetin evli 3.000 öğrencinin kredi borçlarının siliniyor açıklaması, farklı yaşam biçimini seçenlerin makbul kişiler olarak kabul edilmediği mesajını halka iletmek için yapılıyor. Evli üniversiteliler teşvik edilirken, bu tür yaşamı seçmeyen ve bekarlığı tercih eden öğrenciler ise cezalandırılıyor. Teşvik edilen erken evlilikler genç evlileri geleceklerinde günlük ve çözemeyeceği sorunlarla baş başa bırakmayacak mı? Bu konu hiç dikkate alınmıyor.

Erken evli çiftlerin toplumsal sorunlar yerine kişisel sorunlarına çözüm bulmak için mücadele ile baş başa kalması yeterli bir sonuç olarak kabul ediliyor herhalde.

Bununla birlikte bu uygulamanın öğrenciye destek, karşılıksız burs, kredi borçları ve faizlerinin silinmesi gibi konuları konuşulur hale getireceği için olumlu yanları da var.

Kredi ve burs miktarları

Başbakan 2014 yılı için kredi rakamlarını şöyle açıkladı. Bu rakamlardan anlaşılan ise doktora öğrencileri dışında yapılan zam ancak enflasyon ile kaybedilen değeri karşılıyor. Lisans öğrencilere 280’den 300’e,yüksek lisans öğrencilere verilen 560’den 600’e çıkarılan rakamlar öğrencilerin aldığı kredilerin reel miktarlarını 2013 başındaki değere tekrar getiriyordu. Sayıları az olan doktora öğrencileri ise şanslı olan kesimdi. Onların ücretleri 780 liradan 900 liraya çıkarılacak.

Yıllara göre verilen burs, öğrenim kredisi ve katkı kredisi şeklinde öğrenci gençlere verilen kredilerin toplam miktarında önemli artışların olduğu anlaşılıyor. Örneğin 2003 yılında yapılan toplam ödeme 436 milyon TL iken bu miktar 2012 yılında 3.127 milyon TL’ye çıkmış durumdadır. Bu sonuç bu dönem içerisinde AKP hükümetlerinin konuya önem verdiğini gösteriyor. Ancak burada kredi miktarları ile öğrencilerin yükseköğrenim süresince yapmak zorunda kaldığı harcamalarının karşılaştırılması gerekiyor. Üniversite alanı bir kapitalist işletme haline dönmüşken, bu alanda öğrencinin yaşamı ve eğitimi için zorun olan her şey “mal “haline gelmişken kredilerde artışın öğrencinin yaşam koşullarını gerçek anlamda iyileştirmektedir diyebilir miyiz?

Öte yandan hükümetin bir başka önemli başarısından burada söz etmek gerekir. AKP hükümetleri son 10 yılda verdiği kredileri geri toplamada da çok etkin olmuş. Verilen öğrenim kredisinde tahsilat oranı 2003 yılında %6,6 iken bu oran 2012 yılında %48,9 oranına yükselmiş. Başka bir deyişle Kredi Yurtlar Kurumu 2006 yılında verdiği 844,6 milyon TL öğrenim kredisini 2012 yılında 950,4 milyon TL olarak tahsil etmiş.

 Bu veriler bazıları için İdarenin bir başarısı olarak anlatılabilir. Ancak bu durum aynı zamanda önemli bir sorunu da deşifre etmektedir. Genç mezunların uzun süre işsiz kalması, ailelerinin ödeme güçlüğü çekmesi ve bazen ihmallerin öğrencilerin birçoğunun aldığı kredi miktarından çok daha fazlasını faizleriyle birlikte geri ödediklerini göstermektedir. Bu doğrultuda yakınma ve şikayetlere internet sayfalarında kısa bir gezinti kolaylıkla rastlayabilirsiniz.

ABD’de öğrenci kredisinde ki tuzaklar

Bu durum aşağıda ABD kökenli öğrencilerin düştüğü tuzağın bir başka benzerinin ülkemizde yaşandığını, işsizliğin artması halinde tuzağa düşenlerin sayısının artacağını göstermektedir.

CNBC tarafından yapılan analiz ilginç ve düşündürücü sonuçlar sunuyor. Öğrenciler çeşitli özel kredi kaynakları ve Eğitim Bakanlığı tarafından kredi temin ediyorlar. ABD’de öğrenci kredileri paralı eğitimin vaz geçilemez kaynağı. Hatta üniversite yönetimleri öğrencilerin kredi kullanmalarını teşvik ediyor. Bu teşvikler öğrenci borçlarını olağan üstü artmasına neden oluyor. 2010 yılında öğrenci kredi borç tutarı 880 milyar dolar. Batık öğrenci kredi tutarı ise 2005’ten buyana ikiye katlanmış durumda. Resmi verilere göre son 15 yılda kredi kullananların yaklaşık üçte biri katlanarak artan borç ile karşı karşıya.(dünya,5.12.2011) Bu borçlar nedeniyle öğrenciler kara listeye alınmakta veya katlanmış borçlar öğrenci aileleri tarafından ödenmekte  

  Türkiye’de durum

Yükseköğrenim gören öğrencilerin kredi yurtlar kurumu kanalıyla kullandığı 3 değişik kredi bulunmakta. Bunlar burslar, öğrenim kredisi ve katkı kredisidir. Bu desteklerin dağılımı 2004’te sırasıyla %7, %79, %14 iken (toplam:677,2 milyon TL), 2012’de dağılımda önemli bir değişiklik gözleniyor. 2012 yılı dağılımı sırasıyla %33, %62, %5 (toplam:3.126,7 milyon TL). Buradan kolaylıkla görüleceği üzere Devlet burs vermeyi tercih ediyor. Evli gençlere verilecek yeni ilan edilen burslar ile yukarıdaki oran giderek daha da değişecek gibi. Bursların karşılıksız olması görünürde sosyal adaletin devlet eliyle kısmen oluşturulması olarak algılanabilir. Ancak bu algı burs dağıtım kriterlerinin sosyal adaletçi anlayışı yansıtması durumunda değerlidir. Burslara ilişkin bu kriterlerin  öğrenciler üzerinde bir baskı unsuru olmaması gerekir.

Öğrenciler kredi ve burslar dışında kredi kartlarını da bir kredi kaynağı olarak değerlendirmektedirler. Zamanında ödenemeyen veya kısmen ödenen kredi kart borçlarının maliyeti ise katlanarak artmakta.

Devletin verdiği krediler 2 yıl geçtikten sonra tahsil edilmektedir. Ancak ülkemizde genç işsiz sayısının yüksek oluşu ve ailelerin ödeme güçlüğü çekmesi nedeniyle bu borçlar ödenememekte ve uygulanan faizler nedeniyle olağan üstü artmaktadır.  Mecliste sorulan bir soruya azledilmiş Bakan Suat Kılıç’ın verdiği şu bilgi Türkiye’de öğrenci kredilerinde yaşanan gerçekliği ortaya koymaktadır. Bakan’a göre 2012 yılında 806 bin 795 kişi kredi almaya hak kazanırken, 2012 yılı Ekim ayında ödeme yapmamış borçlu öğrenci sayısı 506 bin 617. Devletin hiç ödeme yapmamış öğrencilerden alacağı ise 3 milyar 751 milyon 235 bin 299 TL. Bakan yaptığı açıklamada öğrencilerin sigortalı bir işe girene kadar kredi borçlarını geri ödemelerinin başlatılmadığını da ilave etmiş.

Kredi mi, yoksa parasız eğitim ve öğretim mi?

Öğrencilerin kredi taleplerin temel nedeni yetersiz aile gelirleri ve yükseköğrenimde paralı hale dönüştürülen üniversite koşullarıdır. Bu nedenle kredi tutarlarında artış yerine üniversitelerin her öğrencinin yararlanabileceği olanakları olan bir yapı haline dönüşmesi gerekir. Bu adaletli olduğu kadar “kıt kaynaklarımızın” rasyonel olarak kullanılması demektir. Ülkeye ve öğrenciye maliyeti en düşük olan bir çözümdür. Böylece üniversiteye kadar gelmiş gençlere fırsat eşitliği de sağlanmış olacaktır.

Öğrencilere verilecek krediler ise bu yardımdan yararlanabilecek durumda olan gelir düzeyi düşük ailelere ayrımsız olarak verilmelidir.

Öte yandan iş bulamayan veya yeterli gelire sahip olmayan gençlerin sorumluluğu kendilerine ve ailelerine ait bir sorumluluk değildir. Ülkemizin sık sık yaşadığı(yaşatılan) krizler ve ekonomik koşullar bu durumu yaratmaktadır. Bu nedenle de sorumluk bu kesimlere yüklemek haksızlıktır. Sanırım daha hakkaniyetli olan kişi işe girip sigortalı olana kadar geri ödeme ve faizlerinin ötelenmesidir. SSK işe giriş belgelerini takip ederek kredileri ücretin belirli yüzdesi esas alınmak üzere tahsil edebilir. Devlet ister ise tüketici fiyat endeksi üzerinden faiz uygulayabilir. Bu tür bir genel uygulama yerine, bahşetmeye, affetmeye ihtiyaç duyan uygulamalar gençleri ve çaresiz ailelerine yönelik bir taciz davranışıdır.

Bu veya benzeri adalete, vicdana uygun eşitleyici uygulamalar yerine, bugünkü yaklaşımın devam etmesi durumunda öğrencileri ve ailelerini daha zor koşullar bekleyecektir. Bu nedenle yıllarca ödemeye çalışılan borç batağı içerisinde hayatta kalmak yerine, bugünden çırpınarak güzel günlere yelken açmak için ayakta durmak gerek.

Ocak 2014