Kontenjanlar şişirilerek işsizlik öteleniyor

“Üniversite kontenjanları çok şişik. Üniversitelere bu kadar öğrenci sokarak onlara umut satıyorsunuz. 1 milyon üniversite mezunu işsiz var, 5 sene içerisinde en az 1,5 milyon olacak”


 

8 Haziran, 2019 , birgün,

Üniversiteli işsiz sayısı şubat ayında bir milyonu geride bıraktı. İktidar üniversite sayısı ve buralarda öğrenim gören öğrenci sayısıyla sürekli övünürken 4 mezundan 1’inin işsiz kaldığı söyleniyor. Üniversitelerdeki yüksek kontenjanların da buna sebep olduğu düşünülüyor. Öte yandan yeni ortaöğretim sisteminin açıklanmasının ardından YÖK Başkanı ile MEB çelişkili açıklamalar yapıyor. Hem sınavlar hem de eğitim fakültelerinin durumu bu çelişkiler arasında merak konusu. Bütün bu konuları MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı Erhan Erkut ile konuştuk. Erkut kontenjanlar şişirilerek işsizliğin ötelendiğini ve üniversiteler için yeni bir planlamaya ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

>> Bir milyonu geçti üniversiteli işsiz sayısı. Bu duruma nasıl geldik?

İşsizliğin temel sorunu bir kere iş olmaması, ülkede iş var mıydı da gençler çalışmıyor. Şu an da son rakamlara göre geçen şubata kıyasla 811 bin kişi azalmış istihdam kapasitemiz. 800 bin kişi daha az ekmek yiyor. Bunun yanında 560 bin kişi de yeniden iş arıyor. Senin işçi kapasiten 560 bin artarken işgücünü istihdam etme kapasiten 800 bin kişi azalmış. Bir yandan arz artarken talepte azaldığından işsizliğin artması da kaçınılmaz. Buraya gelmemizin temel sebebi durgunluk. Kimse adını koymuyor da bir ekonomik kriz içindeyiz. Temel sebep bu. Bunun yanında üniversite sayısının çok fazla artmış olması, üniversite planlamasının akılcı bir biçimde yapılmamış olması, üniversite mezunlarının artık iş dünyasının istediği yetkinlik ve becerilere sahip olmaması gibi nedenleri de sıralamak mümkün. Ama temel neden ekonomik kriz.

BELİRSİZLİK KALKMADAN SORUNLAR ÇÖZÜLEMEZ

>> Bu durumu düzeltmek için ne yapılmalı?

İlk önce ülkenin genel ekonomik krizden çıkmasının yollarının aranması gerekiyor. Şu anda mesela Türkiye’ye yatırım gelmiyor neden gelmiyor çünkü belirsizlik ortamı var. Neden belirsizlik var? Olmuş bitmiş bir seçim, olmamış kabul edildi. Yeniden yapılıyor. Bırakın yabancı yatırımcıyı Türk iş adamları bile şu anda seçimi bekliyorlar. Belirsizliği sevmez ekonomi. Biraz uçuk bir örnek olacak ama Cumhurbaşkanı kalkıp belediye başkanı bundan sonra benim dese belirsizlik ortadan kalkar. Beğenelim beğenmeyelim en azından yatırımcılar önlerini görme fırsatına kavuşurlar. Demokratik açıdan çok sıkıntılı bir çözüm ama ekonomik açıdan rahatlatır ülkeyi yani ekonominin en sevmediği şey belirsizlik ortamı, şu anda da bunun göbeğindeyiz biz. 23 Haziran’da seçim olacak mı onu bile bilmiyoruz. Seçim olursa sonucu ne olacak. Sonucu yine beğenmezlerse ne olacak bilmiyoruz. Şu anda kim yeni insan işe alır, kim nasıl yatırım yapar? Belirsizlik ortamından bir an önce kurtulmak gerekiyor. Ondan sonra üniversite planlamasının rasyonel bir mantığa oturtulması gerekiyor. Neden 100 bin tane mühendis mezun ediyoruz her sene. Neden 30 bin tane siyaset bilimi öğrencisi mezun ediyoruz. Buna karşılık neden sadece 4 bin tane İngilizce öğretmeni mezun ediyoruz. Bunların masaya yatırılıp yeniden bir sorgulanması gerekiyor. Neden 16 bin hukuk mezunumuz var bizim. Ne kadar daha hukukçuya ihtiyacımız var. Ne kadar işletmeciye, ne kadar iktisatçıya, mühendis, psikolog mezununa ihtiyacımız var bunların rasyonel bir şekilden geçirilmesi gerekiyor. Üniversite kontenjanları çok şişik durumda şu anda. İstihdam sorununu öteliyorsunuz siz. Üniversitelere öğrenci sokarak onlara umut satıyorsunuz. Ama bu çocuklar çıktıklarında gerçekle karşılaşacaklar. Şu anda 1 milyon üniversite mezunu işsiz var, 5 sene içerisinde en az 1,5 milyon olacak bu. Belki 2 milyon olacak. Çünkü 7 milyon öğrencimiz var üniversitelerde. Bu 7 milyon öğrencinin 5 milyonu mezun olsa bunun 4 milyonu iş bulabilecek mi? Ben kesinlikle böyle bir ihtimal olduğunu düşünmüyorum. Önümüzdeki 5 sene içerisinde Türkiye ekonomisinin böyle bir istihdam artısı yaratacağını düşünmüyorum.

EN BAŞARILI MEZUNLAR KAÇMAYA ÇALIŞIYOR

>> Ekonominin durgunluğuna dair Ekonomi Bakanı sürekli sunumlarla bir şeyler anlatmaya çalışıyor bize. Bu anlattığı şeyler üzerinde yani ekonominin düzeleceğine dair bir şey var mı sizce?

Ben ekonomist değilim ama çok temel bir şey söyleyeyim size hukukun üstünlüğü yerine getirilmediği sürece, güçler ayrılığı kabullenilmediği sürece, temel hak ve özgürlükler çiğnenmeye devam ettiği sürece, medya bağımsız olmadığı sürece, sivil toplum zayıf olduğu sürece ekonomi kendine gelemez. Türkiye de demokrasiyi yerleştirmeden ekonomik başarılarınız ancak kısa süreli olur. Bunu uzun süreye yayabilmek için, köklendirebilmek için ilk önce demokrasinin önşartlarını yerine getirmeniz lazım. Piyasa gerçekten serbest değil şu anda. İstenilen şirkete kayyum atanabiliyor. Basının durumu ortada, sivil toplum son derece zayıf, konuşan akademisyenlerin başına neler geldiğini görüyoruz. Gazetecilerin başına neler geldiğini görüyoruz. Bunlar olduğu sürece ekonomide sürdürülebilir bir kalkınma yakalamamızın mümkün olmadığını düşünüyorum. Yani senin en başarılı üniversite mezunlarının içinde yaşamak istediği bir toplum yaratılması gerekiyor. En başarılı üniversite mezunların ülkeden kaçmak için fırsat kolluyorsa sen istediğin kadar günü kurtarmaya yönelik birtakım adımlarla ekonomiyi yönet. Temel hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alınmış olması, medyanın özgür olmaması, hukukun üstünlüğünün kabul edilmiyor olması, yargının bağımlı olması . Yani bunların değiştirilmesi gerekiyor. Ülkenin tek insan yönetiminden çıkması gerekiyor. Güçler dengesinin yerine oturması, güçler ayrılığına saygı duyulması gerekiyor. Başkanlık sisteminin çalışmadığını düşünüyorum. Çalışmayacağını düşünüyordum zaten.

>> Kontenjan şişkinliğinden bahsettiniz az önce bunu biraz açabilir misiniz?

Bugün üniversitede kontenjan planlaması yapan yetkililerin bunu kopuk olarak yaptıklarını düşünüyorum. Yani kimseye sormuyorlar, kaç tane ekonomiste ihtiyacı var bu ülkenin, kaç tane mühendise ihtiyacı var? Daha ötesini söyleyeyim 21. yy’da önümüzdeki 20 -25 sene içerisinde mezun olacak öğrencilerin hangi becerilere sahip olması gerektiğini sormuyorlar ve biz halen eski hamam eski tas 20. yy usulü mezun yetiştiriyoruz. 21. yy’da duygusal zekâ çok daha önde. İletişim becerisi, takım çalışması becerileri, adaptasyon yetenekleri çok daha önde. Bunları geliştirmek için ne yapıyoruz. Hiçbir şey yapmadığımızı düşünüyorum. Benim öğrencilerime tavsiyem 21. yy becerilerine, yetkinliklerine yönelmeleri. Yaratıcılık var bunun içinde inovasyon, eleştirel düşünme, problem çözme, iletişim, işbirliği, sosyal sorumluluk var, çevre bilinci var, adaptasyon becerileri, empati var. Bilgi, medya okuryazarlığı, teknoloji okuryazarlığı bu alanlarda ne liselerimizde ne de üniversitelerimizde bir hareket göremiyorum ben. Eğitimi yönetenlere de diyorum ki müfredat tutkusunu bir kenara bırakın. Şu becerileri geliştirecek şekilde eğitimi kurgulayın. Mesela ben Milli Eğitim Bakanı’nın yeni açıkladığı programda bunu gördüm. Bu yönde olumlu bir adım atıldığını gördüm. Ama o programın hayata geçmesi bir sene sonra başlayacak ve 5 sene içerisinde fazlandırılarak hayata geçecek. Beş sene sonra ancak liselerimizden 21. yy’a daha uygun mezunlar çıkmasını bekleyebiliriz. Onların üniversiteyi bitirmeleri 10 sene alacak. Yani gerçekten eğitime uzun vadeli bakmak gerekiyor. Fakat üniversite sınavının buna uygun olarak değiştirilmesi gerekiyor. O konuda YÖK çok gönüllü görünmüyor. Biz sınavımızı yapmaya devam edeceğiz. Beş yıl çok uzun bir süre falan dediler. 2 tane eğitimi ilgilendiren kurum, ortaöğretim ve yükseköğretimi ilgilendiren kurumumuz kendi aralarında anlaşamadılarsa bu geçişin nasıl yapacağıyla ilgili o zaman biz daha eğitimde ne eksik konusunu çok konuşuruz.

EN BÜYÜK SORUN EĞİTİM FAKÜLTELERİ

>> Eğitim fakültelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkede eğitimin çağın bu kadar gerisinde kalmasının herhalde birinci sorumlusu eğitim fakülteleridir. Eğitim fakülteleri benim kafamdaki planda zaten ihtiyacın çok üzerinde yetiştiriliyor. 440 bin atanmayan öğretmen olan bir ülkede her sene 44 bin eğitim fakültesi kontenjanımız var ve emekli öğretmen sayısı 15 bin. Yani özel sektör de yapsanız bu planlamayı işten atarlar sizi hemen. Böyle bir planlamayla devam ediyoruz biz. Bana sorarsanız şu anda eğitim fakültelerinin üçte birinin tamamen kapatılması lazım. Üçte birinin de sadece yüksek lisansa yönelmesi lazım. Geri kalan üçte birinin lisans eğitimi vermeye devam etmesi lazım ve bu lisans eğitimi verenlerin de ilk ve ortaöğretime öğretmen yetiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Lise öğretmenlerinin de yüksek lisanstan gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğitim fakültesini bu kadar kötü planlayan kurum diğer bütün alanları böyle kötü planlıyor. Çünkü eğitimin arzını da talebini de siz kontrol ediyorsunuz. Sen kaç kişiye ihtiyacın olduğunu biliyorsun. Kaç kişi üretebileceğini de biliyorsun. O zaman neden bu kadar yanlış yapıyorsun. Çünkü eğitim sadece ihtiyaçlar doğrultusunda yapılmıyor. Siyasi bir ihtiyaca da cevap veriyor. İnsanlar üniversite de olsun böylelikle genç işsizliği biraz ötelensin. Tamam öteledik. Geldi şimdi beş sene geçti. Kapıda genç işsizler.

MEB DE YÖK DE HATA YAPIYOR

>> Sınav sistemi dahi şu an tartışılıyor, YÖK Başkanı biz değişiklik yapmayacağız derken bir yandan da yeni ortaöğretim sistemine üniversitelerin öğretmen yetiştirmeleri nasıl mümkün olacak?

Devletin iki kurumu farklı tellerden çalma durumuna düştüler. YÖK Başkanı’nın bilimsel olarak böyle bir şey mümkün değil demesini çok talihsiz buldum. Planlama bilimsel bir şeydir. Beş sene sonra olacak bir şey içinde planlama yapılabilir. Tam tersinde daha da rahat yapılır. Çünkü bol bol zamanımız var. Ama ilk önce çok iyi anlamaları ve içselleştirmeleri gerekiyor. Burada MEB, anlaşıldığı kadar, fikir almamış danışmamış YÖK’ e. Yani şu anda ben YÖK’ün reaksiyonunu kendisine danışılmadan bir sistem yedirtilmiş olmasına kızıyorum ben. Burada MEB de bir hata yapmıştır. YÖK de biz sınavı değiştirmeyeceğiz demekle hata yapmaktadır. İkisi de Türkiye Cumhuriyeti’nin birer kurumu ve en önemli kurumları bence, çünkü eğitimden sorumlu kurumlar. Oturup konuşmaları lazım bu geçişi nasıl sağlayacağımıza karar vermeleri lazım. Bana sorarsanız şu anki sistemle yeni sistemi bir araya getiremezsiniz. Çünkü çoktan seçmeli sınav yapacaksınız fizik mi koyacaksınız biyoloji mi kimya mı çevre mi bunların hepsi seçmeli ders şu anda. Yani farklı farklı seçmeli paketler mi vereceksiniz çocuğa. Eğer öyleyse bunlar nasıl kalibre edilecek. Fizik sınavı daha kolay oldu ya da kimya sınavı daha zor oldu diye söylentiler mi dinleyeceğiz. 9. sınıfta ortak olan dersler 10-11 de ortak kalan dersler üzerinden mi bir sınav kurgulayacağız. Bunların hepsi mümkün… Bana kalsa yeni sisteme uygun daha küçük bir sınav yaparım ve bunu sınavda üniversiteye yerleşmedeki ağırlığını %50-60-70 olarak tanımlarım. Bunun üstüne üniversitelerin farklı bölümlerinin kendi sınavlarını yapmalarına izin veririm. Sen mühendislik bölümüysen mesela fizik ve kimya almayan öğrenciyi ben almıyorum mühendisliğe diyebilmelisin. Tamam seçmeli ders olduğunu kabul ediyorum. Ama sen mühendis olmak istiyorsan matematikten çıkmaman lazım. Matematiğin daha ileri seviyede olanını alman lazım ayrıca fizik ve kimyayı da almanı istiyorum da diyebilirsin. Kanada’da bu böyle. Kanada’da herkes matematiği en üst seviyede okumak zorunda değil. Hafifleştirilmiş matematik de okuyabiliyorsun. Ama mühendisliğe gideceksen en üst seviyedeki matematikten mezun olman gerekiyor. Üniversitenin farklı bölümlerine farklı öğrenci alma kısıtları ve kriterleri koyulmasına izin verilmeli ve gerekiyorsa kendi sınavlarını yapmalarına da izin verilmeli. Ama merkezi sınav kalmalı.