Sanayi yatırımını destekleme paketi “sanayisizleşme” sorununa cevap verebilir mi?

 

 Başbakan Ahmet Davutoğlu, 2 Nisan 2015 tarihinde İstihdam, Sanayi Yatırımı ve Üretimi Destekleme Paketi'ne ilişkin basın toplantısı düzenleyerek 11 ayaklı paket ile üretimi destekleyeceklerini, istihdamı arttıracaklarını belirtti ve “Türkiye’nin üretim üssü niteliğini korumaya kararlıyız” dedi. Paket ile ilgili olarak verilen bilgiler özetle şöyle:

 "-Özel sektör işyerlerinde 6 ay süreyle İşbaşı Eğitim Programı'nda çalışacak kursiyerlere İŞKUR tarafından net asgari ücret ödenecek; işverenin kursiyerler için yaptığı harcamalar vergi matrahından düşürülebilecek.
-Toplum yararına çalışma kapsamında ilave 120 bin istihdam sağlanacak.
-Yatırım döneminde uygulanan vergi indirimi artırılacak.
-Yüksek teknolojili yatırımlara daha fazla destek verilecek. Tasarım merkezleri de Ar-Ge merkezleri gibi desteklenecek.

-Yeni yatırımcıya daha fazla destek ve vergi indirimi verilecek.

-Vadeli ithalatta Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) oranı sıfıra indirilecek. Yatırım mallarının ve ara malların vadeli ithalatında KKDF oranı yüzde 6’dan yüzde 0’a düşürülecek.
-Kadın girişimcilerin finansmana erişimlerinin kolaylaştırılması ve böylelikle kadın istihdamının artırılması amacıyla yeni düzenleme yapıldı. 
-Sigorta primi işveren hissesi desteği hem süre hem de oran itibarıyla artırılacak.
-KOBİ'lerin finansmana erişiminin artırılması amacıyla taşınırların teminat olarak kullanılmasının önündeki engelleri kaldıracak düzenlemeler yapılacak.
- Türkiye Kalkınma Bankası kalkınma, istihdam projelerini düzenlemek ve onlara yeterli desteği verebilmek için yeniden yapılandırılacak ve dünyadaki örnekleriyle rekabet edebilecek düzeye getirilecek.
İstihdam, Sanayi Yatırımı ve Üretimi Destek Paketi'nin yaklaşık 7,5 milyar liralık bir maliyeti olacağı, bu maliyetin bütçe disiplinine olumsuz etkisi olmayacağı belirtildi. (1)

 

AKP iktidarı bugüne kadar neredeydi?

2001 yılındaki ekonomik kriz sonrasında işbaşına gelen ve bazı görüşlere göre 2008 yılına kadar olumlu bir performans sergileyen, bazı görüşlere göre ise olumlu görünen iktisadi göstergeleri kendi performansından çok dünyadaki ekonomik genişleme, ülkeye giren (ve etkin şekilde kullanılmayan) sıcak para, karşılaştırma yapılan baz yıldaki göstergelerin iktisadi kriz nedeniyle çok kötü olması gibi faktörlere borçlu olan AKP, ekonomideki kötüye gidiş nedeniyle ülkedeki “sanayisizleşmenin” ciddiyetini nihayet fark etti herhalde.

 Bu vesileyle hafızamızı tazeleyelim ve TÜBİTAK’nun koordinatörlüğünde 2002 yılında başlayan ve Cumhuriyetin 100. Yılına yönelik bir vizyon oluşturmak amacıyla yürütülen "Vizyon 2023: Bilim ve Teknoloji Stratejileri" çalışması kapsamındaki Teknoloji Öngörü Panellerinden ortaya çıkan sonuçlara bakalım; ayrıca Vizyon 2023 projesi kapsamında stratejik teknoloji alanları ve yol haritalarına ilişkin raporların hazırlandığını da hatırlayalım:

 “1. Türkiye’nin dünyada rekabet üstünlüğü kazanması hedefi doğrultusunda;

 - Esnek üretim / esnek otomasyon süreç ve teknolojilerini geliştirmede yetkinleşme

- Bilgi yoğunluğu ve katma değeri yüksek ürünler geliştirebilme ve tüketim malları için küresel bir tasarım ve üretim merkezi olma,

 - Temiz üretim yapabilme yeteneği kazanma,

- Tarıma dayalı üretimde rekabetçi olabilme,

- Uzay ve savunma teknolojilerini geliştirebilme yeteneği kazanma,

 - Malzeme teknolojilerini geliştirebilme yeteneği kazanma.

 2. İnsanımızın yaşam kalitesinin yükseltilmesi hedefi doğrultusunda;

 - Gıda güvenliği ve güvenilirliğini sağlama,

- Sağlık ve yaşam bilimleri alanında yetkinleşme,

 - Sağlıklı ve çağdaş kentleşme ve altyapıyı kurabilme yeteneği kazanma,

- Çağdaş ve güvenli ulaştırma sistemleri geliştirme yeteneği kazanma.

3. Sürdürülebilirliği sağlanarak kalkınma hedefi doğrultusunda;

- Enerji teknolojilerinde yetkinlik kazanma,

- Çevre teknolojilerinde yetkinlik kazanma,

 - Doğal kaynaklarımızı değerlendirebilecek yetkinliğe erişme.

 4. Toplumların bilgiyi üretebilme, ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürebilme yeteneğinin ulusal ekonomileri ve toplum yaşamını yeniden şekillendirdiği bir dünyada, bizim de bu dönüşüme ayak uydurabilmemiz için teknolojik altyapımızın güçlendirilmesi.” (2)

Bugün gelinen nokta, on iki yılı aşan AKP iktidarının bu konularda ne yaptığının ya da yapmadığının cevabını veriyor olsa gerek. Bu tür çalışmalar yıllar önce hiç yapılmamış, böylesine kapsamlı bir perspektif siyasal iktidarın önüne hiç konmamış gibi 12 yılı aşan bir sürenin sonunda sanayileşmenin, teknolojik gelişmenin, istihdamı arttırıcı bir büyümenin gerekliliğini yeni keşfeden(!) bir siyasal iktidar…

 

Üretim sadece imalattan mı ibaret?

Peki, iktidarın övünerek dile getirdiği Türkiye’nin “üretim üssü” olduğu saptaması ne kadar doğru. Vizyon 2023 çalışmasından da görüleceği üzere amaçlanan sadece “imalatta yetkinlik” olmayıp, günümüzde rekabet üstünlüğü kazanmanın yolu imalatta yetkinlikten değil, tasarım ve inovasyon yapabilme yeteneğinden geçmektedir.

Bu konuya açıklık getirebilmek için, geçmiş yıllarda görev aldığı TÜBİTAK, Türkiye Teknoloji Vakfı gibi kuruluşlarda yürüttüğü çalışmaları da dahil, bilim-teknoloji-sanayi politikalarının önemine dikkat çekmek konusunda yoğun emeği ve bu konularda çok sayıda makale, kitap vb. ürünü olan Aykut Göker’in “Yaratıcılık ve Yenilikçiliğin Kültürel Kökenleri ve Bizim Toplumumuz” adlı çalışmasında yazdıklarına bakalım:

“Bugünkü sanayimiz, buraya kadar yazılanlardan da açıkça anlaşılacağı gibi, sâdece imalâtta yetkinleşmiştir. Burada yine bir parantez açıp, ‘imalâtta yetkinleşme’ konusuna biraz açıklık getirelim. Türkiye’de, ‘üretim’ ve ‘imalât’ sözcükleri çoğu zaman birbirinin yerine kullanılıyor ya da ‘sınaî’ açıdan ‘üretim’ dendiğinde kastedilen ‘imalât’ oluyor. Oysa ‘imalât’, ‘üretim’ sürecinin aşamalarından yalnızca biridir. Yeni kullanıma sunulan bir ürünü düşünün. Bu ürün önce birilerinin zihinlerinde bir kavram olarak belirir; bir kavram olarak zihinlerde gelişir; sonra o kavram bir tasarıma dönüşür. Eskiden kâğıt üzerinde dönüşürdü; günümüzde artık elektronik ortamda dönüşüyor... Bu dönüşümde o kavram, hesabın-kitabın süzgecinden geçer; bilim ve/veya teknoloji alanında ortaya konan yeni bilgilerle donanır; bilim ve teknolojinin o gün gelmiş olduğu aşamadan bir yanıt bulunamazsa, dönülür; bilim ve teknoloji dünyası tekrar ARGE’ye zorlanır... Kısacası her yeni tasarımın, her tasarım geliştirmenin ardında, aslında, yüklü bir ARGE süreci vardır. Tasarım geliştirme aşaması tamamlanınca, çoğu zaman o tasarım bir prototipe dönüştürülür. Prototip denenir: Sonuç olumsuzsa başa dönülür. Bu dönüşler defalarca yinelenebilir; olumlu sonuç alınıncaya dek... Sonuç olumluysa, geliştirilen tasarım doğrulanmış olur. İşte bu aşamadan sonra ancak, imalâta geçilir. İmal edilen ürünün pazara sürülmesiyle de iş bitmez. Satış sonrası teknik hizmetler vardır; kullanımda ortaya çıkan sorunların geri bildirimleri ve bu bildirimlere göre yapılan yeni geliştirme çalışmaları vardır. Bütün bunlar ve burada işi uzatmamak için zikretmediğimiz başka pek çok ara aşama, üretim süreci dediğimiz bütünün olmazsa olmaz parçalarıdır. Her aşamada belli bir net katma değer yaratılır. Bilim ve teknolojideki gelişmeler; ürünlerin teknoloji muhtevalarındaki büyük artış, imalât öncesi üretim aşamalarına olağan üstü bir faaliyet yoğunluğu ve önem kazandırmıştır. Buna paralel olarak da, üretimde, imalât öncesi aşamaların, net katma değerdeki payları ağırlık kazanmıştır. Bu aşamalarda, yâni tasarım geliştirmede, teknoloji geliştirmede yetkinlik kazanan firmalar/ülkeler, yaratılan toplam net katma değerden aslan payını alırlar. Sâdece imalâtta yetkinleşmiş firmalar/ülkelerse, teknoloji hâkimiyetini ellerinde tutan firmaların/ülkelerin dayattıkları teknolojik girdi fiyatları ve mamûl satış fiyatları nedeniyle mümkün olan en azla yetinmek

durumundadırlar.

…Türkiye’de kurulu sanayi, sâdece imalâtta yetkinleşmiştir. Sözü kısası, sanayi kültürümüz, edindiğimiz imalât kültürü ile sınırlı kalmış ve geliştirme kültürüne geçiş yapılamamıştır.” (3)

Bu konuda, (üretim sözcüğünü imalat olarak anlarsak) Uludağ İhracatçı Birlikleri Başkanlar Kurulu Başkanı Erkut Özerman’ın 2008 yılında otomotiv sanayi ile ilgili olarak vurguladığı şu hususlar da dikkat çekicidir:

“Otomotiv sanayi Değer Zinciri içinde “Ürün Tarifi ve Tasarımı-Üretim-Pazarlama ve Satış-Hizmet” olarak sınıflandırılabilecek 4 temel işlev bulunmaktadır. Üretim işlevi halen dünyada 60 dan fazla ülkede yerine getirilirken tasarım, pazarlama  işlevleri sadece sayıları 10 dolayında kalan ülkeler tarafından yapılmaktadır. Üretimde yoğun rekabet daha düşük katma değer yaratmaya yol açmakta ve katma değer diğer işlevlerde yoğunlaşmaktadır.”(4)

 

AKP döneminde imalat sanayi geriledi

Kaldı ki, üretim sürecinin imalatı aşan bir anlamı olduğuna dikkat çekmekten öteye geçip, sadece imalat alanına baktığımızda da olumlu bir durumla karşılaşmıyoruz. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Dr. Serdar Şahinkaya, TMMOB adına Makine Mühendisleri Odası tarafından 20-21 Aralık 2013 tarihlerinde düzenlenen Sanayi Kongresi’nde sunduğu İmalat Sanayinin Gerileme Dönemi (1998 –2012) başlıklı bildirisinde, Türkiye Kalkınma Bankasının ilgili birimlerince hesaplanan tablolardan hareketle AKP iktidarı döneminde imalat sanayinde gelinen durumu şöyle aktarıyor:

“… 2003’te imalat sanayinin toplam işyeri sabit sermaye yatırımları içindeki payı yüzde 41,7’iken, 2011 yılında yüzde 34,3’e düşmüştür. Yani aşağı yukarı 7-7,5 puan gerileme vardır. Ve bu vahim gerileme buraya kadar yaptığımız tespitlerimizi de teyit eder mahiyettedir. Elektrik, gaz ve su da yani enerji sabit sermaye yatırımlarındaki gerileme de 13,6’dan 10,6’yadır. Eğitim ve sağlık iş kolundaki sabit sermaye yatırımlarındaki daralmanın / gerilemenin boyutları da dramatiktir. Bir başka kritik husus, madencilik ve taş ocakçılığı işkolu yatırımlarında önemli oranlardaki artışlardır. 2003’de 0,8’den 2011’de 2,4’e çıkmıştır. Bu sektördeki önemli yükseliş ülkemizde ne yazık ki ciddi bir doğa tahribatını da beraberinde getirmiştir. Bana göre başta Kazdağları olmak üzere Türkiye’nin dereleri, dağları üzerine yapılan taarruzun da boyutlarını göstermektedir. İşte özellikle son 11 yılın birikim rejiminin ana omurgası “İnşaat ya Resulullah” yani inşaat sektörü adeta yıldızlaşmıştır. Yüzde 3,3’ten 7,5’a yükselmiştir. Ticaret ve onarım 10,8’den 16’a çıkmıştır. Otel lokanta 4,3’ten 5,1’e çıkmıştır. Ulaştırma depolaşma ve haberleşme, hani seksi bir tabir kullanıyorlar lojistikçiyiz biz diye. Lojistiğin payı, gayrimenkulün payı yükselmiştir.

Bu yükselenler, Türkiye ekonomisinin bir AVM Ekonomisine dönüşmesinin ana kolonları görevini görmüşlerdir, görmektedirler. Başka bir ifade ile dış ticarete konu olmayan, döviz getirmeyen sektörlerde ciddi oranda artış ve üretici sektör yatırımlarında ciddi oranlarda gerileme vardır .”(5)

 

Piyasa mekanizmaları ile teknolojik ilerleme mümkün mü?

Diyelim ki on iki yıldır iktidarda olan AKP Hükümetleri ülkemizde sanayileşme, üretim ve istihdam alanlarında sorun olduğunu nihayet(!)  fark etti; bu konuda ortaya attıkları piyasa bazlı önlemlerle sorunlara çözüm bulunması mümkün olacak mı? Bu konuda da başka bir uzmanın görüşlerine başvuralım:  Dr. Oktay Küçükkiremitçi, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi (KAYAUM) işbirliği ile 23-24 Ocak 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen “21. Yüzyıl İçin Planlama III. Kurultayı”nda sunulan “Yüksek Katma Değer, Yüksek Teknoloji ve 2023 Hedefleri” başlıklı bildirisinde Türkiye ile Güney Kore’yi karşılaştırarak sanayi politikalarında önemli olan hususa dikkat çekiyor:

Sonuç olarak;

 “Yüksek katma değer” hedeflenen kalkınmayı sağlamakta belirleyici bir  parametre değildir. Katma değer, daha genel olarak bir ticaret kavramıdır. Bu anlamıyla da üretileni (ya da satın alınanı) daha yüksek bir fiyatla satmakla ulaşılabilecek bir hedefi göstermektedir. Üretim bazlı bir kalkınma için, katma değer yerine ülke içinde yaratılan katma değer zincirinin daha önemli olduğuna inanıyorum. Yalnızca dış ticarette rekabet avantajı ve bu anlamda ihracatın belirlediği bir sanayi üretim yapısı, daha genel olarak belirtmek gerekirse piyasalardan gelen sinyaller ve talepler neticesinde Türkiye’nin mevcut üretim yapısı ile ortayüksek ve yüksek teknolojili ürünlere yönelik bir imalat sanayi yapısı gerçekleştirmesi ne yazık ki mümkün görülmemektedir. Türkiye'nin (örneğin) Kore parametrelerini "ortak bir akıl unsuru olarak planlama" kavramına başvurmadan, yalnızca dış ticaretteki gelişmeler, rekabetçilik, genel olarak "piyasaların düzenleyici mekanizmaları" ile yakalaması, üretim yapısını kalıcı ve radikal şekilde değiştirmesi mümkün olmayacaktır. Türkiye için yakın dönem dikkate alınarak incelenen sektörel yatırımların dağılımı ve sektörel üretimlerin dağılımı verileri bu kanaati güçlendirmektedir.

 Gelişmekte olan ülke olmak, orta gelir düzeyinde bir ülke olmaya devam etmek, orta düşük/düşük teknolojili malları üretmeye ve ihraç etmeye devam etmek bir kader değildir. Ancak bunu değiştirmek için "akıl ve bilim bazlı planlama"  ile "sektörel ve bölgesel  öncelikler/farklılıkları" dikkate alan bir sanayileşme planının hayata geçirilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.”(6)

İşçi kesiminden eleştiri

Paketin işveren kesimi tarafından olumlu karşılandığı yapılan çeşitli açıklamalardan anlaşılıyor. Buna karşılık DİSK Genel Başkanı Kani Beko'nun açıklanan paketle ilgili olarak 3 Nisan 2015 tarihinde yaptığı değerlendirme ise şöyle:

“ Başbakan Ahmet Davutoğlu 3 Nisan 2015 tarihinde "İstihdam, Sanayi Yatırımı ve Üretimi Destekleme” paketini açıkladı. Gerçekte açıklanan toplumsal kaynakları ve işsizin parasını yağmalatma paketidir.  

 …Pek çok işveren özellikle işbaşı eğitim başlığı altındaki uygulamayı istismar ederek, kendi çalışanlarını işe giriş çıkış yaptırıp, yerine hiçbir bedel ödemeden ve sorumluluk duymadan köle çalıştırır gibi bu işsizleri kullanabilecektir. İşçinin yaşamını sürdürmek için emeğini satma eylemi, işverenlerin hayır faaliyeti haline getirilmek istenmektedir. Oysa hiçbir sermayedar üzerinden kar elde etmediği, artı değerine el koymadığı bir işçiyi yanında çalıştırmaz. "İşbaşı Eğitim” başlığı altındaki uygulamanın devlet tarafından bedeli ödenmek üzere köle arzı şeklinde yorumlanması mümkündür.

 İşbaşı Eğitim, "iki çalışanınız var ise bir çalışan bizden” başlığı ile kamuoyuna sunulmaktadır. Evet halkın kaynaklarını kullanarak faaliyet yürüten İŞ-KUR, İşbaşı Eğitimi sermayedarlara bu şekilde tanıtmaktadır. Kaynak işsizlik fonudur. İşçilerin emekçilerin gelirleri ile faaliyet yürüten bu kurum adeta bir işçi kiralama, yani kölelik bürosu gibi çalışmaktadır. 

 Ayrıca "Toplum Yararına Çalışma” adı altında kamu kurumları için maliyetsiz istihdam anlamına gelen uygulama ile zor durumda olan on binlerce işsiz siyasal ilişkiler üzerinden gelir sahibi kılınacaktır. Ancak bu kişiler isçi bile sayılmayacaktır. “(7)

Sonuç olarak, on iki yılı aşkın süredir işbaşında olan siyasal iktidarın “sanayisizleşmenin” olumsuz sonuçlarını nihayet fark ettiğini düşünsek bile, açıklanan İstihdam, Sanayi Yatırımı ve Üretimi Destekleme Paketi sorunu köklü biçimde ele almak yerine palyatif önlemlerle bu meselenin üstesinden geleceğini sanan bir bakış açısını yansıtmakta.  Günümüze ve geçmişe ait çeşitli örneklerde de görüldüğü üzere ülke ekonomisi için kritik bir mesele olan teknolojik gelişme ve buna dayalı bir sanayileşme ancak devletin aktif rolü ve müdahalesiyle gerçekleştirilebilir. Bu politikaların planlı ve bütünlüklü olması, sosyal gelişme boyutunu içermesi, sürekliliğinin sağlanması gereklidir. Dünyada bilim-teknolojinin geldiği aşama göz ardı edilmeden,  “Nasıl bir sanayileşme, nasıl sanayileşebiliriz?”  soruları ve bu sorulara verilecek cevaplar gerek ülkenin gerekse ülkemizdeki mühendislerin ve mühendislik hizmetlerinin geleceği açısından en başta gelen kritik mesele olmaya devam edecek.                                                                                                                        

                                                                                                                                                           Nisan 2015

 

Kaynakça:

1-“İstihdam, Sanayi Yatırımı ve Üretimi Destekleme Paketi, Başbakan Davutoğlu tarafından açıklandı.”

http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/_Article/pg_Article.aspx?Id=dad75500-3a03-47ab-8823-d5d561fd38b2

http://www.trthaber.com/haber/gundem/basbakan-istihdam-ve-tesvik-paketini-acikladi-176491.html

2-Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları 2003-2023 Strateji Belgesi, Versiyon 19,Kasım 2004, http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/Vizyon2023_Strateji_Belgesi.pdf

3-Harun Aykut Göker, “Yaratıcılık ve Yenilikçiliğin Kültürel Kökenleri ve Bizim Toplumumuz, -Çözümleme Denemesi”, II. Sürüm, 24 Haziran 2013 / Ankara, http://www.inovasyon.org/pdf/AYK.Yar.Yen.II.Surum.pdf

4-Erkut Özerman, http://www.subconturkey.com/2008/Haziran/haber-Uludag-Ihracatci-Birlikleri-Baskanlar-Kurulu-Baskani-Erkut-Ozerman.html

5-Dr. Serdar Şahinkaya, “İmalat Sanayinin Gerileme Dönemi (1998 –2012)” http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/a2251661006a9e2_ek.pdf)

6-Dr. Oktay Küçükkiremitçi, “Yüksek  Katma Değer, Yüksek Teknoloji ve 2023 Hedefleri” http://www.inovasyon.org/pdf/okk.katma.deger.tekn.pl.k.2014.pdf

7-DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun basın açıklaması, 3 Nisan 2015

http://www.disk.org.tr/2015/04/istihdam-sanayi-yatirimi-ve-uretimi-destekleme-paketi-toplumsal-kaynaklari-ve-issizin-parasini-yagmalatma-paketidir/