Soma’nın suçlusu kim ?

Soma’da yaşanan facianın üzerinden henüz çok kısa süre geçmiş olmasına karşın, yangın ve patlamanın teknik nedenleri kısmen açığa kavuştu.


 Bu teknik nedenler sorumlu olarak işverenleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği yönleri ile teknik emniyetten sorumlu madende görev yapan teknik elamanları adres gösteriyor. Büyük bir kesim, çalışma koşullarının hukuk’ a ve teknik zorunluluklara uygun olup olmadığını denetleyen bir başka yeri, Hükümetin yönlendirdiği Devletin organlarını işaret ederken, hükümet yetkilisi görev alanını ölen kömür madeni işçileri ve onların aileleri ile sınırlı tuttuğunu ifade etmekle yetiniyor.

Canları giden, varlık nedeni işçileri vücudundan koparılan yetkili sendikanın ne söylediği ve ne de yaptığı anlaşılabiliyor. Basın kısmen öz eleştiri yaparak özelleştirme, taşeronlaşma, ne pahasına olursa olsun üretme ve büyüme politikalarında yeterince seslerini yükseltmeyerek kamu görevlerini yerine getirmediklerini söylüyor. Hükümet yanlısı olanlar ise bırakın kendi sorumluluklarını, iktidarın sorumluluğunu “mason işveren” e yüklemeye çalışıyor.

Meslek örgütleri ise olayın teknik ve hukuki boyutlarını incelemeye ve açıklamaya çalışıyor, 301 can için ve geride bıraktıklarına nasıl yardım yapabilecekleri çabası ile koşuşturuyor. Sıradan vatandaş üzüntü ile dua ediyor veya yıkımdan kurtulan aile fertlerine yardım için arayış içerisinde. Hükümet halkın kendisini affettirme ve vicdanlarını rahatlatma arayışına hemen rasyonel bir yol buluyor ve banka hesap numaralarını ayarlıyor. Bu satırları yazan ile yazılı, görsel ve sanal basında ortaya dökülenler, kendi iç dünyalarının huzuru için görüşlerini çeşitli araçları kullanarak dışa vuruyorlar.

Hepimizin aslında söylediği tek şey var; Suçlu biz değiliz.

Suçlu bizim dışımızdakilerdir.

Suçlu kim?

Yukarıda sıraladıklarımız, aslında tüm Türkiye halkını kapsayan ortak görüşü ortaya çıkarıyor; Soma faciasının sorumlusu ve suçlusu bu coğrafyada değil.

Yoksa bazılarının düşündüğü gibi aslında suç diye bir şey de yok. Bu Allah’ın takdiri mi? Bu inançta yüzde yüz Müslüman topluluk olsa idik, sorunumuz da olmayacak, vicdani rahatsızlık ta duymayacaktık. Ancak bu görüş de inanç ta kahir ekser islam yorumcuları tarafından kabul görmüyor.

Kusurlu ve suçlu olarak doğayı, kömür madenini veya karbon monoksiti göstererek kendimizi kurtarabilir miyiz? Soma’da olanın önlenemez bir doğa olayı olduğu açıklamasına sığınabilir miyiz? Böylesi bir sığınak bizi kurtarabilir mi?

Yakın geçmişteki Adapazarı ve Düzce depremlerinde suçu doğaya yüklemenin mümkün olmadığını  da gördük. En azında tekniğe uygun inşa edilmeyen binaların, ölümlerin nedeni olduğunu kabullendik. Her ne kadar o binaları inşa eden müteahhit ve teknik elemanları cezalandırmadıksa da, sonraları hazırladığımız teknik şartnameler ile, suçlunun doğa olmadığını yazılı hale getirdik.

Biz kimyacılar suçlu olarak karbon monoksiti ilan etsek bile, o kimyasalın “benim oluşmam için şu kadar enerjiye ve oksijene ihtiyacım var “ sorusunu cevaplayamayız.

Peki suçlu kim?

Aslında suçluyu hepimiz biliyoruz. Çünkü oturduğumuz yerden suçlunun kim olduğunu televizyonlarda izledik. Yazılı basında fotoğraflarını gördük.

 El birliği ile oluşturduğumuz Devletin ve onun icra organlarınca gün geçtikçe daha da güçlendirdiği, her türlü donatı ile teçhiz ettiği polisimiz suçluyu tespit etmiş ve onu tekrar bir eyleme hazırlık yaparken yakalamış ve yönetimde şeffaflık ilkesi gereği bu durumu da gizlememiş.

 Soma da tek suçlu var. Çocuklarımız.

Bizim yapmamız gereken, sadece suçsuzluğumuzu ispat etmek.

İşte bizi darlatan ve zorlayan da bu. Çünkü oldukça zor bir iş. Üzüntülerimizi  sözlü ve yazılı güzel sözcüklerle ifade etmek bize huzur vermiyor. İspat için yeterli diye kabul görmüyor.

Hazırladığımız teknik raporlar da ölen işçileri geri getirmiyor.

Sanırım yapılması gereken, düşündüklerimizi ve bildiklerimizi hayata geçirmek için yaşam boyu mücadele etmek. İşte o zaman biz de çocuklarımızla aynı saflarda suçlu, ancak el ele mutlu oluruz.

Mayıs 2014