Korona sonrasına hazırlık yapıyor muyuz?

Dünya pazarlarının Çin mallarıyla rekabet edemediği bir ortamda, Çin’in tek dezavantajı olan mesafe sorununu aşması, pek çok ülkeyi endişelendiriyor. Bugün Türkiye’nin bir kar zarar analizi yapması yerinde olur.


 

Dünyanın verdiği bu mola bir süre sonra bitecek. Peki, Türkiye COVID-19 sonrası için stratejisini şimdiden yazıyor mu?

1918’de başlayan bağımsızlık mücadelemizin Başkomutanı Atatürk, savaş sırasında; kurulacak bankanın, dil ve tarih kurumunun, açılacak üniversite ve fabrikaların planını yapmıştı.

O gün bile geleceği planlayan bir neslin çocukları olarak bizim, bugün yaşadığımız kriz sonrasının planlarını hazırlanmamız gerekir. Coğrafyamızı avantaja çevirmek, teknolojiye yatırım yapıp dünyanın ihtiyacı olan ürün ve hizmetleri üretmeye odaklanmak için plan yapmalıyız.

Para artık aslanın ağzında ya da midesinde değil, dünyanın yaşadığı sorunun tam içindedir. Bu sorunu görüp, inovatif çözümler bulup, bunu hızla katma değerli ürün ve hizmete dönüştürenlerin kazandığı bir dünyadayız.

İbn-i Haldun coğrafya kader demiş. Küreselleşme ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, bu söylemi biraz aşındırdı. Doğru politikalar uygulandığı takdirde coğrafyanın fırsat olduğu bir döneme girdik.

Coğrafyamızdan gelen lojistik potansiyelimizi avantaja çevirmek bizim elimizde. Türkiye’nin batısında dünya ticaretinin yüzde 40’ı yapılıyor. Dünya nüfusunun yüzde 11’i Avrupa’da yaşıyor. Dünya ticaretinin yüzde 25’i Türkiye’nin doğusunda. Dünya nüfusunun yüzde 61’i Asya’da yer alıyor.

Türkiye 4 saatlik uçuşla Avrupa, Avrasya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki 1.6 milyar potansiyel müşteriye ve 28 trilyon dolarlık bir pazara kolayca erişim imkanına sahip. Ülkemiz coğrafi konumu ile adeta doğal bir aktarma merkezi. Asya ve Avrupa arasında stratejik bir köprü. Bunu fırsata çevirmek bizim elimizde.

Türkiye fırsatları ve tehditleri masaya yatırıp 2030’u planlamalıdır. Dünya her anlamda dönmeye devam ediyor. Türkiye’nin kutuplar arasında savrulmadan kendi eksenini bulması ve çekim merkezi olması için, kişilere ve hükümetlere göre değişiklik göstermeyen uzun dönemli planlarını belirmesi şarttır.

Dünyanın verdiği bu kısa ara, bizim hukuk başta olmak üzere demokrasiyi dünya standartlarının üstüne çıkarmamız için büyük bir fırsattır. Bizim için bugün hayırlı olan eğitim dahil, politikaları yeniden gözden geçirip, üzerimizdeki rehaveti atma günüdür. Korona krizinden sonra ticaret kaldığı yerden devam ettiğinde, Çin’den Londra’ya gidecek vagonlar, geriye Türk mallarıyla dönmelidir.

Geçtiğimiz yıl konuştuğumuz Bir Kuşak Bir Yol Projesi ne olacak?

Dünya ticaretinde en çok konuşulan konu Çin’in 2013 yılında başlattığı ve tarihi İpekyolu’nu canlandıracak “Bir Kuşak Bir Yol” projesiydi. COVID-19 ile bu proje altı aydır gündemde değil. Çünkü dünya canının derdinde. Ama unutulmuş falan da değil.

Pekin’den Londra’ya kesintisiz bir ticaret koridoru yaratmayı amaçlayan Çin, 65 ülkeyi kapsayan ve 1 trilyon dolarlık yatırımı ön gördü. Dünya ticaretinin yüzde 35’ini etkileyen proje, dünya nüfusunun yüzde 62’sini ilgilendiriyor.

Çin devleti bu proje için projenin kapsadığı ülkelerde yaklaşık 720 milyar dolar altyapı yatırımı yaptı. Finansal ve teknik destek sağladı. Çin’den Avrupa’ya kadar uzanan bu yeni kuşakta yollar, limanlar, enerji tesisleri inşa etti. Kendi tüketicisine bir anlamda yatırım yaptı.

‘Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ iki kısımdan oluşuyor. Bunlardan ilki kara ve demiryolundan oluşan İpekyolu ekonomik kuşağı. Diğeri ise 21. Yüzyıl deniz ipek yolu. Türkiye orta koridor girişimi ile bu projeye destek olarak önemli bir aktör. Orta koridor Türkiye’den demiryolu ile Gürcistan ve Azerbaycan’a, buradan da Hazar denizini aşarak Türkmenistan ve Kazakistan’ı geçerek Çin’e uzanıyor.

Çin ile 2015 yılında imzalanan mutabakat çerçevesinde, Yavuz Sultan Selim ve Osmangazi köprüleri, Filyos, Çandarlı ve Mersin limanlarına yatırım yapıldı. Türkiye bu yatırımlara yeni yollar ekledi.

Çin’den Avrupa’ya yılda 10 milyon konteynerin yüzde 96’sı deniz yolu, yüzde 4’ü ise kuzey koridoru olarak adlandırılan Trans-Sibirya demiryolu hattı üzerinden gidiyor.

Orta koridor, kuzey koridor ile karşılaştırıldığında 2 bin km daha kısa ve ucuz. Üstelik iklim koşulları bakımından daha elverişli. Bu sayede deniz yoluna kıyasla ulaşım sürecini üçte bir oranında azaltarak ürünlerin hedeflerine 15 gün daha önce varmasını sağlayacak.

Çin’in başkenti Pekin’den yola çıkan yüklerin, İngiltere’nin başkenti Londra’ya ulaşım süreci 4-8 haftadan 10-12 güne düşecek. Çin’den yola çıkıp Kars üzerinden Marmaray’ı kullanarak Avrupa’ya yola çıkan China Railway Express, Avrupa’ya kesintisiz giden bir yük treni olmuştu.

2 kıta, 10 ülke, 2 denizi ile 11 bin 483 kilometrelik yolu aşacak olan trenin, Çin’den Prag’a ulaşım süresi 12 gün olarak duyurulmuştu. Çin’in mallarını Avrupa’ya daha hızlı ulaştırmak için kurmak istediği Londra-Pekin kesintisiz ticaret hattında, Türkiye’nin alacağı pozisyon uzun dönem çıkarlarımız açısından hayati bir önem taşıyor.

COVID-19 ile Çin önceliklerini değiştirdi ama bu uzun sürmez. Virüs ile etkili mücadele eden Çin devleti herkesten önce eski haline dönecek. Ama bunun tek başına bir anlamı yok. Çin belki de virüsten sorumlu tutulup, Avrupa’ya büyük tazminatlar ödeyecek. Ancak Çin devleti bu tazminatı emin olun Avrupa’nın yeniden eski günlerine dönmesi ve kuşak yol projesini tamamlamak için ödeyecek. Çünkü güçlü bir Avrupa ekonomisi ile iş birliği Çin’in avantajınadır. Aksi bir durum bugüne kadar kuşak yol için harcanan 720 milyar doların çöpe atılması anlamına gelir ki Çin yolundan dönmez.

Amerika virüsle mücadele ederken, Çin çoktan Üsküdar’ı geçecek

Ne COVID-19 ne de başka bir şey Çin’in bu projesini engelleyemez. ABD ile Çin arasında bundan böyle daha farklı savaşlara şahit olabiliriz. Bütün istatistikler Çin ekonomisini 2030 yılında ABD ekonomisini geçeceğini gösteriyor. Üstelik Avrupa ile daha yakın bir ticaret yapan Çin’in bu durumu, Amerikan hükümetinin hiç de hoşuna gitmez.

Dünya pazarlarının ucuz ve bol Çin mallarıyla rekabet edemediği bir ortamda, Çin’in tek dezavantajı olan mesafe sorununu bu şekilde aşması, başta ABD olmak üzere pek çok ülkeyi endişelendiriyor. Bulunduğumuz coğrafyayı avantaja çevirmek için bugün Türkiye’nin bir kar zarar analizi yapması yerinde olur.

Çin mallarının daha hızlı ve kolay bir şekilde Türkiye’ye gelmesi, Türkiye imalat sanayi için ne kadar faydalıdır?

Ticaret yollarının üzerinden geçen bir ülke olarak, nakliyeden elde edilebilecek gelir ve imalat sanayi üstündeki olası negatif etkileri karşılaştırıldığında, Türkiye artıda mı yoksa ekside mi olacaktır?

Türkiye için “Çin’e ne satabilirim” devri başlamalıdır

Çin nüfusunun yaşlı olduğu ve 2030 yılında 300 milyon yaşlı olacağı unutulmamalıdır. Turizm açısından burada büyük fırsatlar var.

2019 yılında Çin ekonomisi 1980 yılına göre 40 kat büyüdü. Bugün dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumunda olan Çin ile ticaretimizde Türkiye önemli bir oranda dış ticaret açığı veriyor. 2018 yılında Çin’e ihracatımız 2,9 milyar ABD Doları, ithalatımız ise 20,7 milyar dolar ABD Doları oldu.

Türkiye’nin Çin’e ihracatı genel ihracatımızın yüzde 1,8’i. Çin’den yapılan ithalat ise genel ithalatın yüzde 10’u seviyesinde. Çin’e ihracatımızın yüzde 80’i mermer ve travertenler, krom, boratlar ve diğer maden ürünleri oluşturuyor. Elektrik, makine ve cihazlar, demir, çelik, sanayide kullanılan makine ve cihazlar ile bilgi işlem makineleri ise ithalatımızdaki başlıca ürünler.

Şimdi eldekilerle daldakilere bakıp, “Çin’e ne satarız” onu planlama günüdür. Çin’den gelen trenler geriye bizim işlenmiş ve katma değerli ürünlerimizle dönerse çıkış yolunu bulabiliriz.

Dünya gazetesi, 4 Mayıs 2020,Sami Altınkaya