Ülkelerin sera gazı emisyon eğilimleri

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında yayınlanan, ülkeler bazındaki sera gazı envanterlerinde Türkiye emisyon artışında Ek 1 ülkeleri arasında yine ilk sırayı aldı. Bu yıl 24 Ekim 2013 tarihinde yayınlanan envantere göre 1990-2011 yılları arasında 42 sanayileşmiş ülkenin ve AB’nin taraf olarak yer aldığı Ek-1 ülkelerinde toplam sera gazı emisyonları, arazi kullanımı, arazi kullanımındaki değişiklikler ve ormanlar(LULUCF) hariç tutulduğunda,  19 000 Tg CO2 e (eşdeğer CO2) miktarından yüzde 9.3 oranında azalarak 17.237 Tg CO2 e değerine indi.[1]  LULUCF dahil değerlendirmede ise azalma oranı yüzde 14.5 düzeyinde.  Ancak daha iyi bir değerlendirme yapmak için dönemsel verilere daha detaylı bakmakta yarar  var.

 EIT ülkeleri ( economies in transition= geçiş ekonomisi ülkeleri) olarak sınıflandırılan eski sosyalist blok ülkelerinin 1990’larda yaşadığı ekonomik daralmadan dolayı emisyonlarında 1990 ile 2000 yılları arasında önemli düşüşler görülüyor. Bu ülkelerin emisyonları 1990-2011 döneminde LULUCF hariç yüzde 36.8, LULUCF dahil yüzde 49.1 oranında azalmış durumda. Ancak ekonomilerinin toparlanmasına bağlı olarak 2000-2011 döneminde sera gazı emisyonları LULUCF hariç yüzde 8.1, LULUCF dahil yüzde 5 artmış;  2010 ile 2011 arasında ise artış yüzdeleri 3.4 (LULUCF hariç) ve 6.5 (LULUCF dahil) olmuş.

Bu grubun dışında kalan ve genel olarak gelişmiş ülkeler olarak sınıflandırabileceğimiz diğer Ek-1 ülkelerinin emisyonları ise 1990 ile 2011 arasında yüzde 3.2 (LULUCF hariç) ve 2.1 (LULUCF dahil) artmış görünüyor. Buna karşılık 2000-2011 yılları arasında sera gazı emisyonlarında,  LULUCF hariç ve LULUCF dahil olmak üzere sırasıyla yüzde 5.3 ve 6.9 azalma var. 2010 yılı ile 2011 yılı karşılaştırıldığında azalma LULUCF hariç yüzde 1.6, LULUCF dahil yüzde 2.5 görünüyor. Bu dönemlerde Batı ülkelerinde yaşanan ekonomik krizi de dikkate almak gerek.

Sera gazlarının bileşimi

Sera gazları emisyonları içinde en büyük paya sahip olan gaz bekleneceği üzere karbondioksit. CO2 gazının 1990 yılındaki payı yüzde 79.6, 2011’deki payı ise yüzde 81.8 olmuş. İkinci sırada gelen metan (CH4) gazının 1990 yılındaki payı yüzde 12.1 iken 2011 yılında yüzde 10.8. Diazot monoksit/nitröz oksit (N2O) gazının 1990 ve 2011 yıllarındaki payı ise sırasıyla yüzde 6.9 ve 5.6 olarak görünüyor. Hidroflorokarbonlar (HFC’s), Perflorokarbonlar (PFC’s) ve kükürthekzaflorür (SF6) gazlarının toplam payı ise yüzde ikinin altında kalıyor; ancak 1990-2011 yılları arasında diğer sera gazlarının miktarı düşerken bu gazların emisyonu yüzde 9.1 oranında artmış. 2010 ve 2011 yılları arasında ise CO2 ve CH4 emisyonlarında azalma, N2O ile florlu gaz bileşiklerinin emisyonlarında artış eğilimi gözleniyor.  

Sektörler bazında sera gazı emisyonları

1990 ile 2011 yılları arasında tüm sektörlerde sera gazı emisyonları düşmüş görünüyor. Tarım sektörü yüzde 20.4 oranıyla bu azalmada başı çekerken onu endüstriyel prosesler, atık ve enerji sektörü takip ediyor. Aynı dönemde LULUCF ile sera gazlarının azaltılması yüzde 72.9 oranında artmış. 2010 ile 2011 yılları arasında enerji ve atık sektörlerinin emisyonlarında azalma, endüstri ve tarım sektörlerinden kaynaklanan emisyonlarda artış eğilimi gözlemleniyor. 1990 ile 2011 döneminde enerjinin alt sektörlerinin emisyonlarında, ulaştırma hariç düşüş var. Ulaşımda ise yüzde 12.7’lik artış görülüyor. En fazla düşüş imalat ve konstrüksiyon alanlarında. 1990 ile 2011 döneminde uluslar arası bunkerlerden kaynaklanan emisyonlardaki artışların ise yüzde 76.1’i havayollarından, yüzde 11.5’i deniz ulaşımından gelmiş.

Türkiye’deki sera gazı artış eğilimi

Ülkemizin sera gazı emisyonlarındaki artış da dikkat çekici. Türkiye başlangıçta gelişmiş ülkelerle birlikte muhtelif yükümlülükler üstlenen Ek-1 ülkeleri arasına sokulmuş durumda idi. Daha sonra 2001 yılında Fas’ta yapılan 7. Taraflar Konferansı’nda özel koşulları nedeniyle diğer Ek 1 ülkelerinden farklı bir statüye alındı. (Decision 26/CP.7) Mevcut durumda Türkiye, Ek 1 ülkelerinin arasında emisyon artış oranları açısından ilk sırayı kimseye kaptırmıyor. 1990 -2011dönemindeki rakamlar veri alındığında LULUCF hariç yüzde 124.2’lik, LULUCF dahil yüzde 118.9’luk bir artışa ulaşılmış durumda. Bu duruma ülkemizin diğer Ek 1 ülkeleri arasındaki farklı durumu ve kalkınma ihtiyacı gerekçe olarak gösterilse de bu emisyon artışlarının topluma nasıl bir “gelişme ve refah paylaşımı(!)” halinde yansıdığına da bakmak gerek.

Aynı dönemde Avustralya’nın emisyonlarının yüzde 32.2,  Kanada’nın yüzde 18.7,  ABD’nin yüzde 8 oranında arttığı, AB’nin toplamda  yüzde 18.4 azaldığı görülüyor.




[1] Bir Teragram bir milyon tona eşit.