Nükleer enerji iklim değişikliğine karşı çözüm olabilir mi?

İklim değişikliği konusundaki çalışmalarıyla ve aynı zamanda aktivist kimliğiyle bilinen iklim bilimci Dr. James Hansen’in ve çalışma arkadaşlarından üç akademisyenin 3 Kasım 2013 tarihinde yaptıkları bir açıklamada nükleer enerjiyi iklim değişikliğine karşı çözüm olarak sunmalarına, ABD içinden ve dışından, çevreci ve temiz enerji savunucusu 300’ü aşkın gruptan tepki geldi.

Sivil Toplum Enstitüsü ile ve Nükleer Bilgi ve Kaynak Servisi (NIRS)’nin organize ettiği gruplar, Dr. Hansen’in iklim konusunda yaptıkları çalışmalarına büyük saygı duymakla birlikte, nükleer enerjinin iklim değişikliğine karşı çözüm olacağına ilişkin açıklamasını kaygıyla karşıladıklarını belirttiler. 8 Ocak 2014 tarihli açıklamada nükleer enerjiye ilişkin olarak şu saptamalara yer verildi:

●Nükleer enerji finansal açıdan uygulanabilir bir seçenek değildir. Nükleer enerji için, daha işin başlangıcından itibaren vergi verenlerin paralarıyla ödenecek sübvansiyonlar ve herhangi bir kaza durumunda kamu kaynaklarıyla karşılanacak tazminat yükleri söz konusu olmaktadır. Yeni nükleer santrallar yapılması için özel sektöre kamu kaynaklarıyla sübvansiyonlar aktarılmakta, yapım sırasında büyük maliyet artışları ile karşılaşılmaktadır. İşletme emniyeti açısından bakıldığında, Union of Concerned Scientists tarafından belgelendiği gibi, ABD’deki nükleer santralların geçmişi sızıntılara kadar giden endişe verici hatalarla dolu olup, nükleer atıklar ise ayrıca güvenlik ve finansman açısından bir çıkmaz durumundadır. Uluslararası alanda da, “güvenli” olduğu söylenen bu teknolojiyle çalışan tesislerde felaket boyutunda iki büyük kaza yaşanmıştır.

● “İleri” reaktör tasarımlarına gelince, bunlar denenmiş,  ya başarılı olunmamıştır ya da gerçekçi bir bakışla yakın zamanda ticari uygulamaya geçiş olanağı olmayan, tasarım aşamasında girişimlerdir. Dünyada hızlı üretken (fast breeder) reaktörler 60 yılı aşkın bir süreden beri, 100 milyar dolardan fazla harcama yapılarak ticari uygulamaya geçirilmeye çalışılmış ama başarılamamıştır. Sıvı sodyum bazlı soğutma sistemlerinin ise Japonya’da ve ABD’de görüldüğü gibi tehlikeli ve güvenilir olmayan bir teknoloji olduğu açığa çıkmıştır. 

● Aynı ölçüde çevresel ve mali etkileri açısından zararlı olan bir konu da nükleer atıkların yeniden işlenmesidir. Nükleer enerjinin poster çocuğu olan Fransa’da, yeniden işleme teknolojisi her düzeydeki nükleer atık miktarının artmasına karşılık ancak marjinal bir miktarda uranyumun geri kazanılabileceğini göstermiştir.  Esasen bu teknolojiyle büyük miktarda radyoaktif sıvı atık İngiliz Kanalına gömülmüş ve maliyetler tüketicilerin ödediği elektrik fiyatlarına yansıtılmıştır. Ayrıca, plutonyum bazlı bir enerji sisteminin silahlanma alanında yarattığı risklerden söz etmeye bile gerek yoktur. 

●Buna karşılık yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği hem küresel boyutta ve hem de nükleer enerjiden daha çabuk kullanıma sokulabilir. Örneğin ABD’de 2002 ile 2012 yılları arasında 50bin MW’tan fazla rüzgar gücü devreye sokuldu. Aynı dönemde,  yeni inşa edilecek reaktörlerin üreteceği elektriğin değerini bile aştığı tahmin edilen sübvansiyonlara rağmen  bir MW’lık ilave nükleer güç inşa edilemedi. Benzer şekilde 40 yılda dünyada 50 bin MW solar fotovoltaik (PV) güç devreye sokulurken son iki buçuk yılda bu rakam ikiye katladı.  Bazı tahminlere göre 2015 yılının sonuna doğru bir 100 bin MW daha eklenecek.

Çoğu Wall Street yorumcusunun içinde bulunduğumuz on yıllık dilimin sonunda solar PV ve rüzgardan elde edilen elektriğin maliyetinin şebekeye bağlanma fiyatlarıyla eşit düzeye ineceği görüşünde olduğunu belirten gruplar, bu alanda maliyetlerin düşmesine ve köklü teknolojik ilerlemeler sağlanmasına karşılık, nükleerin maliyetlerinin artmaya devam ettiğini ve inşaat sürelerinin çok uzadığını;  yakın gelecekte bu durumu değiştirecek bir teknolojik sıçramanın da görünmediğini belirttiler. İklim değişikliğinin yarattığı risklerin kısa zamanda azaltılması gerektiğinden hareketle, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, dağıtılmış elektrik üretim sistemleri, talep yönetimi ve depolama teknolojilerinin yakın gelecekte daha iyi çözüm getirecek seçenekler olduğunu vurguladılar.

Almanya’da olduğu gibi nükleer santralların kapatılması için Dr. Hansen’i kendilerine katılmaya çağıran gruplar, kendisiyle diyalog ve müzakereye de açık olduklarını da dile getirdiler.

http://www.civilsocietyinstitute.org/media/010814release.cfm

http://www.nirs.org/climate/background/hansenletter1614.pdf.