Paris'teki İklim Konferansının ardından

Paris’te yapılan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansında varılan mutabakatı dünya liderleri övgülerle karşılarken, çevre hareketleri ve resmi çevrelerin dışında kalan kesimler aynı görüşü paylaşmıyor.

Kyoto sonrasında iklim değişikliğine karşı yeni bir uluslararası anlaşmanın yapılmasının beklendiği 21. Taraflar Konferansı’nın ardından her zamanki gibi farklı yorumlar geldi. 30 Kasım-11 Aralık 2015 tarihleri arasında toplanan Konferans’ın sonrasında “resmi görüş”ü temsil eden dünya liderleri varılan mutabakatı “insanlık için temel bir sıçrayış”, “tarihi bir an”, “dünya tek bir kişi olarak davranırsa nelerin mümkün olduğu görüldü” gibi sözlerle överken, resmi görüş dışındaki kesimler ve çevre hareketleri pek de öyle düşünmüyor; bu kesimler tarafından, özellikle emisyon indirimlerinin az olduğu ve iklim değişikliğinden en çok etkilenecek olan yoksul ülkelere yapılacak yardımın yetersiz olduğuna vurgu yapılıyor.

Sanayi öncesi dönemlere göre 1.5⁰ C’lik bir artışın hedef olarak konduğu mutabakatı olumlu bulanlar tarafından, bu mutabakatla fosil yakıtlardan uzaklaşılacağı ve yenilenebilir enerji kaynaklarına daha güçlü yöneliş olacağına, yatırımcılara ve iş dünyasına bu yönde sinyallerin gittiğine, yeni güçlü karbon piyasaları oluşturulacağına vurgu yapılıyor.

Bununla birlikte daha gerçekçi olmak adına olsa gerek, ev sahibi Fransa’nın Cumhurbaşkanı Hollande bile “Her bir kişi kendi çıkarları açısından okuyacak olursa anlaşma herkes için mükemmel sayılmaz. Biz tek tek cümleler yerine metnin bütünlüğü, kelimeler yerine eylemler üzerinden yargılanacağız” diyerek bir anlamda gelecek eleştiriler için önceden önlemini alıyor.

Farklı Yorumlar

Konferansın ardından varılan mutabakatı “Dünya emisyonları arttırmayı kabul etti” şeklinde yorumlayanlar da var. Bu görüşe göre, 2030 yılına kadar ABD, AB, Japonya, Kanada, Brezilya, Avustralya ve Arjantin emisyonlarını yılda yüzde 1 oranında düşürmeyi taahhüt ederken, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Çin, Hindistan, Rusya, Kore, Meksika, Endonezya, Güney Afrika, Tayland, Kazakistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Vietnam gibi ülkeler emisyonlarını önemli ölçüde arttıracak.

İş dünyasına fosil yakıtlara yönelik eğilimin zayıflayacağına ilişkin sinyallerin gittiği görüşüne karşılık olarak, Bloomberg New Energy Finance adlı bir analiz grubundan gelen görüş ise, Paris anlaşmasının zayıf bir anlaşma olduğu ve ülkeleri statükonun devam ettirilmesi konusunda serbest bıraktığı yönünde…

Olumlu ve olumsuz yönleri bir arada görenler

The Guardian çevre editörü John Vidal ise anlaşmayı memnun olunması ve karamsar olunması gereken yanlarıyla ele alıyor.

Olumlu görülen yönler şöyle sıralanıyor.

-Sıcaklık artışı 1.5⁰ C’de tutulabilirse büyük felaketlerden kaçınılabilir.

-Hemen hemen tüm gelişmekte olan ülkeler, önlerindeki 20 yıl için emisyon azaltımı konusunda ulusal katkı niyetlerini ortaya koydular; bu hedefler doğrultusunda yeni ağaçların dikilmesinden, güneş enerjisini geliştirmek, fosil yakıtlara verilen desteklerin kesilmesine kadar bir dizi önlem var. Daha önemlisi tüm planlar kamuoyuna açık olacağından sivil toplumun hükümetler üzerinde baskı oluşturması kolay olacak.

- Ormanların korunmasının önemi ve hava kirliliği küresel gündeme net bir şekilde girdi. -Dünya Bankası, Afrika ve Asya Kalkınma Bankaları gibi büyük kalkınma bankaları tarafından yenilenebilir enerjiye daha fazla yatırım yapılması vaat edildi.

-Zayıf durumdaki ülkelere iklim değişikliğine uyum sağlamaları için, gelişmiş ülkeler tarafından, Çin ve Singapur gibi gelişmekte olan ülkelerin zenginleri tarafından da desteklenerek, 2020 yılından başlayarak yılda 100 milyar dolar yardım yapılacak. Bu yardımların çoğu, yarı yarıya gelişmekte olan ülkelerce kontrol edilebilen Yeşil İklim Fonu’ndan karşılanacak.

Buna karşılık olumsuz bulunan yönler de şunlar:

-Paris anlaşması genelde yasal olarak bağlayıcı olmakla birlikte, birçok detayda bağlayıcı değil. Ülkeler istediklerinden daha fazlasını yapmaya zorlanamayacaklar veya hedeflerine ulaşamazlarsa telafi veya tazminat durumu ile karşılaşmayacaklar. Çok taraflı BM anlaşmalarının 70 yıllık tarihi, ülkelerin, eğer yapabiliyorlarsa, taahhütlerini yapmaktan kaçındıklarını göstermekte…

-Anlaşma önlemler için süre istiyor, ama bu yeterli olacak mı? Dünya şu anda 3⁰ C’lik bir artış sürecinde gidiyor. Bu nedenle emisyonların keskin bir şekilde azaltılması gerekiyor ama bu yapılmazsa da Anlaşma’da zorlayıcı bir hüküm yok.

-Çoğu anlaşma küçük toprak sahiplerinin yararına değil, büyük firmaların çıkarına hizmet ediyor. Tarım ve korumacı önlemler için gündemde olan “yeşil ekonomi” bu konuda karbon ticaretini önlem olarak getiriyor. Ancak bu yöntemlere tüm dünyada köylüler, küçük toprak sahipleri ve yerli insanlar tarafından karşı çıkıldığı, karbon piyasalarından gelen parasal kaynakların yoksul insanların yararına kullanılmadığı, hükümetlerin başka önceliklerinde kullanıldığı biliniyor.

-2020 yılından başlayarak gelişmekte olan ülkelere yapılacak yıllık 100 milyar dolarlık yardım yetersiz. Öncelikle iklim değişikliğinin yükselen deniz seviyesi, sıcaklık dalgaları, tarımsal üretimin aksaması gibi sonuçları giderek yoğunlaşabilir. Ayrıca bu yardımların hangi kanallarla gideceği, nasıl saptanacağı, ve nereye yönleneceği belli değil.

-Zengin ülkelerin yoksul ülkelere yapacakları yardımın yasal bir zorunluluğu yok. Sorumluluk gönüllü olduğu gibi kaynakların garanti edilen kamu fonları değil, piyasa mekanizmalarından gelecek olması da sorunlu.

                                                                                                                                    Aralık 2015

Kaynaklar:

-http://www.theguardian.com/environment/2015/dec/13/world-leaders-hail-pa... -http://www.theguardian.com/global-development/2015/dec/15/climate-change...

Foto: www.greenbiz.com