Stiglitz:Türkiye ekonomisini gayrimenkul sektöründen imalata yönlendirmeli

 

Columbia Üniversitesi ekonomi profesörü ve Nobel ödülü sahibi Joseph Stiglitz, “Türkiye, ekonomisini gayrimenkul sektöründen uzaklaştırıp imalat sektörüne doğru yeniden yapılandırmak için sermaye kontrol araçlarını kullanmayı düşünebilir.” dedi.

Sanayi yatırımlarının artması sadece kimya mühendisleri ve diğer mühendislerin iş olanaklarının nicel ve nitel olarak gelişmesini getirmez; aynı zamanda ekonomik ve toplumsal gelişmede yaratacağı doğrudan ve dolaylı etkileri de söz konusudur. Bu nedenle ekonomide sanayi yatırımlarının payının artmasının gerekliliğine değinen haber ve yorumlara yer vermekte yarar görüyoruz.

 Bloomberg internet sitesine 21 Ağutos 2014 tarihinde giren habere göre, Stiglitz, enflasyon oranının altında kalan faiz oranlarının, imalat ve diğer üretici ihracat sektörlerinin aleyhine gayrimenkul sektöründeki yatırımları teşvik ettiğini söyledi. Ekonomist, bu durumun,  küresel likiditedeki değişimlerin riskli piyasalar için sermaye girişini daha zorlaştırması halinde, uzun vadeli büyüme potansiyeline ilişkin kaygıları arttırarak ekonomi üzerinde bozucu bir etki oluşturacağını da ekledi.

Nobel ödülünü 2001 yılında kazanan Columbia Üniversitesi profesörü Stiglitz, İstanbul’da 17 Ağustos’ta yapılan bir söyleşide “Para girer ama aniden ortaya çıkan hassas değişimlerde “Kusura bakmayın, paramızı geri istiyoruz” derler; o zaman da döviz kurları altüst olur, enflasyon artar ve böylece güzel bir kriziniz olur” dedi.

 Geçen hafta da, dünyanın en büyük bono yöneticisi Pacific Investment Management Co. (Pasifik Yatırım Yönetimi şirketi), derecelendirme kuruluşlarının ülke borçları nedeniyle şirketlerin derecesini düşürmesi halinde Türkiye’nin yatırımcıların kaçışı ile karşı karşıya kalacağını söylemişti. Türkiye, Hükümet tarafından ekonominin en büyük kırılganlığı olarak belirlenen cari açığını kapatmak için kısa vadeli sermaye akımlarına güveniyor. 2011 yılında Gayri Saf i Yurt İçi Hasıla’nın yaklaşık yüzde 10’una ulaşarak rekor kıran açığı finanse etmek, 2008 finansal krizinin akabinde ABD’nin borçlanma maliyetlerini rekor düzeyde düşürmesine bağlı olarak yatırımcıları dışarıda daha büyük getiri elde edecekleri alanların arayışına sokması sırasında daha kolay olmuştu.

Rekor sermaye girişi

ABD, Avrupa ve Japonya’da çok düşük oranlarda borçlanıp Türkiye’deki faiz hadlerinde yeniden yatırım yapmanın çekiciline kapılan yabancı yatırımcılar, 2005 yılından beri Türkiye’deki hisse senetleri ve bonolarına hemen hemen 80 milyar dolar yatırdılar. İstanbul’da, sabah 10.49’da, Brezilya hariç diğer karşılaştırılabilir 21 yükselen piyasalardan daha fazla olarak iki yıllık getiri yüzde 9.21 idi.

Sermaye akışı aynı zamanda Türkiye’nin faiz oranlarını yüzde 4.5 gibi rekor düzeye düşürmesine olanak sağladı; ancak liranın hızla değer kaybetmesi Ocak ayında acil bir artış yapılmasını gerektirdi. Yüzde 9’un üzerinde seyreden geçen dört aylık enflasyonla karşılaştırıldığında şimdi faiz yüzde 8.25 seviyesinde.

Stiglitz gerçekte negatif olan faiz oranlarının kısa süreli yatırımları teşvik ettiğini söylerken, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın para girişini faiz oranları koridoru, zorunlu rezervler ve düzenleyici araçlar olarak tanımlanan bir dizi araçla yönetmesinin de dünyadaki diğer merkez bankaları için örnek olduğunu ekledi.

“Türkiye ve diğer bazıları merkez bankalarının sadece faiz oranları kullanmak yerine daha fazla enstrüman kullanmaları gerektiğini fark etmelerini sağlamalıdır. “Türkiye, ekonomisinin gayrimenkul sektöründen uzaklaşıp imalat sektörüne yönelerek yeniden yapılandırılmasına yardımcı olması için artık sermaye kontrol araçlarını kullanmayı düşünebilir.” dedi.  

Sermayenin kontrolü

 Stiglitz“ IMF bile şimdi sermaye denetimi fikrini onaylıyor. Bu sıcak parayı istemiyorsunuz, ve insanların zannettiği kadar pasif olmak zorunda değilsiniz.” dedi.  

Stiglitz “Avrupa’daki başlıca ekonomiler yavaşlamakla birlikte, AB’de herhangi bir uyarıcı etki oluşması halinde bile Türkiye hızlı sermaye girişleri için öncelikli hedef/varış noktası olma konumunu sürdürmeyebilir.” diyor.  

Ekliyor:“Avrupa’daki resesyon kolay parasal koşulların devamı anlamına gelmekte; ancak bankaların Türkiye’nin açığını doğrudan ya da dolaylı olarak kapatmakta çok isteksiz olmaları anlamına da gelebilir. Türkiye’ye parayı gönderip, karşılığında kağıt almak istemezsiniz”

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan geçen ay NTV Televizyonunda, açığı daraltmak için imalat sektörünün ekonomideki payının artması gerektiğini söyledi. Özel şirketler tarafından yapılan yatırımların miktarının “istenen seviyelerde” olmadığını, bunun yüksek hızlı büyümeyi sürdürülemez hale getirdiğini belirtti.

Büyüme yavaşlıyor

IMF tahminlerine göre, 2010 yılında Çin’e rakip olan büyüme temposuyla yüzde 9.2 oranında büyüyen 820 milyar dolarlık ekonomi bu yıl ve gelecek yılda muhtemelen ortalama yüzde 2.7 oranında büyüyecek. Resmi istatistiklere göre, Türkiye’nin GSYİH’sı (Sabit fiyatlarla GSYİH) içinde sanayinin payı 1998’de yüzde 33 iken geçen yıl yüzde 23’e düştü.

Stiglitz, yasal kuralların erozyona uğramasının uluslararası şirketlerin uzun vadeli yatırım yapmak konusundaki isteksizliklerini arttırdığını, bunun da Türkiye’yi sermaye girişlerinin yavaşlamasının üzerinde artan etki yaratması tehlikesiyle karşı karşıya bıraktığını belirtti.  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz yıl bir yolsuzluk incelemesinin gerisinde kendisine karşı bir darbe girişiminde bulunmakla suçladığı bir İslami cemaati bürokrasiden temizleyeceğini söylediği için Türkiye’de yargı yeniden şekillendiriliyor.

İslami kredi kuruluşu

Gülen’in yandaşları tarafından kurulan, islami kredi kuruluşu Asya Katılım Bankası A.Ş. (ASYAB) Erdoğan Hükümeti ile ABD’de yerleşik İslamcı vaiz Fethullah Gülen arasındaki çapraz ateşe yakalandı. Bank Asya geçen iki hafta içinde Türkiye’deki vergi idaresi ve gümrük idaresi ofisleri ile yaptığı sözleşmelerin iptal edildiğini, borsada hisselerinin dondurulduğunu ve borçlanma araçları ile nakit artışı taleplerinin sermaye piyasası düzenleyicisi tarafından reddedildiğini görmüş oldu.   

Erdoğan 1996 ‘da o zamanlar siyasi müttefiki olan Gülen ile birlikte bankanın açılış törenine katılmıştı. Erdoğan’ın Gülen’in Türkiye bürokrasisi içinde kendisinin altını oymaya teşebbüs eden “parale devlet” diye tanımlanan yapıyı yönettiğini söylemesinden beri ikisi yollarını ayırmış oldu.

Stiglitz, şirketlerin uzun vadeli yatırımcılar olduğunu ve “hükümetlerin bir an sizden memnun olmaları, başka zaman sizi sıkıştırmak için kindarca güç kullanmaları türünden riskli durumları istemeyeceklerini” söyleyerek şunu ekledi:“ İyi bir iş çevresi, “Biz sizden kayırmacılık istemiyoruz; zira onu geri de alabilirsiniz”der.” 

http://www.bloomberg.com/news/2014-08-21/stiglitz-joins-pimco-warning-that-turkey-faces-exodus-risk-1-.html