İş güvenliği uzmanı değil, işçi müfettişleri

Kömür madenciliğinde büyük acıların tekrarlanmaması için mevcut iş güvenliği uzmanlığı sistemi terk edilmeli, işçi sağlığı müfettişliği sistemine geçilmelidir.


İşçi müfettişleri işçiler tarafından istihdam edilmeli ve görevlendirilmelidir. Öte yandan kömür madenciliği alanında alınması gereken teknik ve hukuki birçok önlemin yanında, enerji politikalarında kömür dışındaki kaynaklara ağırlık verilen bir stratejik plana ihtiyaç vardır.

Soma ve akla ilk gelenler

Soma faciasının herkeste büyük bir darbe etkisi oldu. Olayın Türkiye’nin en büyük ölümlü maden kazası olması, kazanın nedenleri arasında bir dizi ihmalin varlığı ister istemez işçi sağlığı ve güvence konusunun birçok yönüyle tartışılmasını gündeme taşıdı. Bilinen ancak işletme maliyeti olarak ele alındığı için dikkate alınmayan teknik nedenler, çalışan işçilerin yoksulluğu ve yetersiz eğitim ve tecrübeden yoksunluğu, sendikanın güçsüzlüğü ve işverenle paralel davranması, işçilerinin sendikalarından beklentilerinin olmaması, işveren TKİ’nin taşeron şirketi denetlememesi ve adeta  teslim edilen her ton fazla kömür için yanlışlıklara ve eksikliklere göz yumması, İşçinin sağlığı ve güvenliğinden sorumlu bakanlığın denetimlerini göstermelik yapması, denetleme sisteminde boşluklar, hukuki hak arama yollarındaki aşılamaz engeller bunlardan bazıları.

Yukarıda sözü edilen olguları tartışılmasına neden olan Soma faciasının bedeli ise 301 can ve geride bıraktığı ömür boyu acıyla yaşayacak aileler. Devlete kalan ise bu acıları kısmen azaltacak ve özünde maddi kayıpları kısmen karşılamak olmamalı. Bu nedenle Soma tartışılması, konuşulması sonlandırılacak bir konu değildir. Aksine tüm ayrıntılarıyla iğdiş edilmeli, işçi sağlığı ve güvenliği konularında yapılacakların belirleneceği teknik ve hukuksal önlemler için ayrıntılı çalışmalarla sürdürülmelidir.

Burada öncelikle şu hususa vurgu yapmakta yarar var. Ülkemiz enerji hammaddeleri yönünden dışa bağımlı bir ülke. Kömür ise topraklarımızda bulunan ve kullanabileceğimiz kaynakların en önemlilerinden birisi. Adeta kömüre mahkum bir ülkeyiz. Nitekim yapılan öngörülerde kömürün enerji üretimindeki payının yüzde 25’den 2023 yılında yüzde 42’ye çıkarılması hedefleniyor.  Öte yandan bir kamu kuruluşu olan TKİ’nin kar ettiği buna karşın linyiti hammadde olarak kullanan EÜAŞ’nin zarar ettiği biliniyor. Örneğin 2012 senesinde TKİ 690 milyon TL kâr ederken,  EÜAŞ 474 milyon TL zarar etmiş. Adeta devlet bir kuruluşun zararına göz yummuş. Öyle değilse TKi’nin üretimden elde ettiği karları işçi sağlığı ve güvenliği için kullanmasını beklemek her kesin en doğal hakkı. Yoksa TKİ veya devlet insan sağlığı ve işçi güvenliği yerine ne pahasına olursa olsun üretimi önceliğine aldığını kabul eden bir stratejiyi mi uygulamaya geçmiş? Yukarıda sözü edilen hedefe ulaşılmasının mümkün olup olmadığı bu yazının konusu değil. Ancak bu hedef kömür üretiminin artmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle koşullar değişmediği sürece bu hedefe ulaşılmasının birçok yeni ölümler demek olacağı açık. O halde bu durumu değiştirmek için, incelenmesi ve çözüm önerilerinin yer aldığı teknik, eğitim, hukuki ve idari bir çok konu var çalışılması gereken.

Bunlar içerisinde burada biz mühendisleri ve iş güvenliği alanında sorumluluk duyan meslek örgütlerine düşen görevlerden söz etmek istiyoruz.

Madencilikte iş kazaları önlenebilir mi?

Her ne kadar ölümlerden siyasi olarak sorumlu olanlar kadercilik limanına sığınarak sorumluklarını gizlemek isteseler de bu konuda bilgiler çok farklı fotoğrafları gözler önüne seriyor. Fotoğrafa daha dikkatli baktığımızda, Başbakan tarafından ölüm istatistikleri örneklenen İngiltere’de alınan önlemlerle madenlerdeki iş kazalarının nasıl gerilediğini fark ediyoruz. Günümüzde ise İngiltere’nin en güvenlikli üretim yapan ülke olduğunu biliyoruz. 1946 yılında kömür madenleri kamulaştırıldıktan sonra alınan birçok idari ve teknik önlemlerle İngiltere 1970 yılı sonlarında madencilik alanında en güvenilir ülke oldu. Benzer durum Yeni Zelanda, Avusturya’da görüldü. En sorunlu ülke olarak nitelenen Çin bile son 10 yılda kömür madenlerindeki kazaları 10 kat azaltmayı başardı.

Sorumlu İşçi Sağlığı Bakanının durumu

Ülkemizde yapılanlar ve yapılacak olanları ise sorumlu olan Bakanların medyaya yaptığı açıklamalardan anlıyoruz. İşçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili sorumlu bakan bu güne kadar tamamladıkları hukuki metinlerin çokluğundan söz etti. Bakana göre mevzuat yeterli idi. Ancak mevzuatın içerik olarak iş kazalarını önleyecek nitelikte olup olmadığı ise sürekli tartışılıyor. Bu tartışmalar mevzuatın varlığının değil,  sorunları doğru tespit ederek çözüm yollarının gösterilmesinin çok daha anlamlı olduğunu anlatıyor. Dolayısıyla bu alandaki tüm hukuki metinlerin sil baştan, tüm tarafların yer alacağı çalışmalarla yeniden hazırlanması gerektiği ortaya çıkıyor. Bakan ayrıca, yakın geçmişte kendilerince düzenlenen konu ile ilgili kongreye kimsenin ilgi göstermediğinden yakındı. Bu konuda Bakan kısmen haklı olsa da, yakındığı bu ve benzeri durumlarla karşılaşmaması için gerek hukuki metinleri hazırlama sürecinde, gerekse bu tür toplantı düzenleme süreçlerinde tarafları işin öznesi olarak kabul etmeyen çalışma anlayışını terk etmesi gerekir. İşte bu değişiklik için, Soma faciası sonrası yapılacak çalışmaların kapsamında sadece hukuki metinlerin yeniden düzenlenmesi değil bu metinlerin konunun uluslararası uzmanların da katılımıyla tartışılmasını sağlayacak bir konferans hedeflenerek başlanabilir. Ayrıca Bakanlığın işyeri denetimlerini yeterli olup olmadığını kontrol eden, eksik ve yanlışlıkları gözden geçirecek bir yapısının olmaması önemli bir eksiklik olarak ortaya çıkmış durumda. Bakan, konusu insan yaşamı olan bir çalışmada artık kendisini denetleme ihtiyacı duymalıdır.

Enerji bakanının hedefleri

Soma kömür, kömür ise enerji demek olduğuna göre konun bir başka tarafı ise Enerji Bakanı. Her ne kadar Enerji Bakanı bazı basın tarafından madenden cansız bedenleri çıkan işçilerin sayısını açıklarken gösterdiği sabır ve sakinlikten dolayı övgüyü değer bulunmuşsa da, bu facianın esas sorumlusunun Enerji Bakanı olduğu kabul edilmelidir. Enerji Bakanlığı yukarıda da söz edildiği üzere kömürü Türkiye’nin en önemli enerji kaynağı olarak kullanılmasını hedeflemektedir. Bu temel doğrultusunda TKİ üretimi artırmak için her yolu denedi ve üretimde yüksek miktarlara ulaştı. Örneğin TKİ 2004 yılında 1 milyon ton olan yeraltı kömür üretim miktarını 2013’te 13 milyon tona çıkardı. TKİ’nin 2013 yılı faaliyet raporuna göre Türkiye 2023 yılına kadar Türkiye elektrik üretim kapasitesini 100 bin megavata, yerli kömürden elektrik üretim kapasitesini 30 bin megavata çıkarmayı hedefliyor. Bu rakamlara ulaşabilmek için TKİ mevcut rezervlerinden rödovans usulüyle ilave kömür üretmek için ihaleye çıkmaya çalışacak. Adeta Enerji Bakanlığı kömürü enerji için stratejik hammadde olarak kabul etmiştir. Örneğin Enerji bakanlığı alternatif, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik bir hedef belirlemekten adeta kaçmaktadır. Sadece kömür hedefli stratejik hedef ile Enerji Bakanlığı bu cinayetin esas sorumlusudur. Halbuki yenilenebilir enerji kaynakları konusunda başarılı örnekler yakınımızdadır.  Bu örneğe ilişkin oldukça çarpıcı verilerin yer aldığı bir yazıyı aynen aktarmak yeterlidir sanırım;

“Almanya’nın elektrik üretimi 625 milyar kilovatsaati (kWs) geçiyor. Türkiye’nin 2,5 katı. 2003 yılında taşkömüründen 147, linyitten 158 milyar kilovatsaat elektrik üreten Almanya, 2013 yılında aynı kaynaklardan sırasıyla 124 ve 162 milyar kWs elektrik üretti. Linyit aynı kalırken taşkömürü kaynaklı elektrik üretimi azaldı. Aynı dönemde doğalgazın payı değişmedi. Nükleer enerji üretimi ise 165 milyar kWs’dan 97 milyar kWs’e geriledi. Bu açığı da 10 yılda üretimi üçe katlanan yenilenebilir enerji kaynakları yaptı. 2003’de 46 milyar kWs olan üretim, 2013 sonunda 152 milyar kws’a çıktı ve linyit yakan santralları yakaladı. Almanya, üstüne üstelik elektrik ihracatını da ikiye katladı. Resim ortada. 2013 sonunda yenilenebilir enerji kaynakları Almanya gibi bir sanayi devinin elektrik ihtiyacının yüzde 24’ünü karşıladı. Hedef 2025’te yüzde 40-45’i, 2035’de ise yüzde 55-60’i tutturmak” (Özgür Gürbüz,Birgün,15.06.2013)

Yukarıdaki veriler Türkiye’nin enerji ihtiyaç hedeflerine ulaşmak için kullanmayı planladığı araçları gözden geçirmesi gerektiğini sizlere hissettirmiyor mu?

İşçi sağlığı ve iş güvenliği modeli

Sözünü ettiğimiz birçok konu işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve iş başında ki ölümlerin iş kazası olarak kabul edilebilir sayılara inmesi için yapılacak çalışmaların bir parçası olacaktır.

Bunlardan ilki tüm mevzuatın gözden geçirilerek yenilenmesi olmalıdır. Bu yenilenmelerde sorumlu olan Devlet kurumlarının denetlenmesini sağlayacak yapıların kurulması ve onların işlevsel kılınması esas olmalıdır. Soma faciasının önlenememesinin önemli nedenleri arasında İş sağlığı ve iş güvenliği denetiminden sorumlu Bakanlığın görevini yerine getirmemesi ve bu durumu tespit edecek bağımsız bir yapının olmamasıdır.

Peki böyle bir mekanizmanın örnekleri var mı?

Böyle bir mekanizma kurulduğu bir örnek sadece Başbakanın istatistik veri olarak kullandığı İngiltere değil. Avustralya’da bir başka başarılı örnek olarak biliniyor. Bu örneklerde işçinin güvenliği ve sağlığı doğrudan işçi tarafından çalıştırılan denetçiler tarafından yapılması esas alınmış ve özellikle kömür madenlerindeki ölümlü kazaları önlemek için işçi müfettişlerine önemli görev ve sorumluluk yüklenmiştir. Bu işçi müfettişleri doğrudan işçi tarafından görevlendirilmekte ve gerekli tedbirlerin alınmadığı bir madende çalışmanın durdurulması da dahil yetkilerle donatılmış durumdadır. Günümüzde işyeri sahibi tarafından ücreti ödenen iş güvenliği müfettişliği sistemi yerine, ücreti sendikadan ödenen ve işçi müfettişleri sistemi kurulabilir. Böylesi bir sistem işverenin her türlü baskı ve yönlendirmelerine açık iş güvenliği uzmanlığı sistemi yerine işçinin can güvenliğini temel alan bir anlayışın ilk adımı  olabilir.

Kömür madeni kazalarını önlemede bir diğer önemli husus ise enerji politikalarının yeniden ele alınması ve enerji strateji planının yeniden hazırlanmasıdır. Bu planlarda yenilenebilir enerji kaynakları ağırlıklı hedefler yer almalıdır.

Yukarıda anlatılanlara ulaşmak için tüm tarafların yetki ve sorumlulukta eşit,   kapsamlı ve sabırlı çalışmaları başlatması ve sonuçlanması ile mümkündür. Bu yaklaşımda siyasal iktidarın yan çizmesi karşısında emek güçlerinin bu çalışmaları birlikte yapma iradelerini kullanması bir sorumluluktur. Görevdir..

 Haziran 2014