İklim Zirvesinde okyanuslar dikkate alınmadı

 

Birleşmiş Milletler’in New York’daki merkezinde, 120 ülkenin liderlerinin katılımıyla 23 Eylül 2014 günü toplanan İklim Zirvesi, gelecek yıl yapılacak olan ve sonucunda yeni bir küresel iklim sözleşmesi üzerinde anlaşmaya varılmasının beklendiği Paris Konferansı’na yönelik çalışmaları hızlandırmak amacını taşıyordu. Toplantı öncesinde, iklim değişikliğine karşı derhal etkili önlemler alınması için çağrıda bulunmak amacıyla, sadece New York’da 300 binin üzerinde kişinin, dünyanın diğer merkezlerinde de çok sayıda kişinin katıldığı büyük yürüyüşler düzenlendi.

Zirvenin bir amacı da bilimsel bilgi ve verilerle politik eylemlilik (daha doğrusu eylemsizlik) arasındaki derin uçuruma dikkat çekmekti. Hükümetlerden, iş ve finans dünyasından ve sivil toplumdan sekiz alanda güçlü adımlar atmak için taahhütte bulunmaları beklenirken, etkinliğin programı içinde dört tematik oturum da yapıldı. Söz konusu eylem alanları tarım, kentler, enerji, finansman, ormanlar, sanayi, iklim değişikliğine karşı dirençlilik ve ulaşımdı. Konuyla ilgili bazı çevreler ise, gezegenin üçte ikisini kaplayan, sera gazlarını azaltmak potansiyeli olan ama buna karşılık tehlike çanlarının çalmaya başladığı okyanusların Zirve’nin programında yer almamasına dikkat çekerek bunun büyük bir eksiklik olduğuna işaret ettiler.   

Öte yandan,  Dünya Meteoroloji Örgütü’nün Zirve’nin toplanmasından kısa bir süre önce yayımladığı Bülten’de özellikle okyanusların durumu üzerinde durulmuştu.  

Rekor düzeydeki sera gazı seviyeleri sadece atmosferi değil, okyanusları da etkiliyor

Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ)’nün yıllık Sera Gazı Bülteninde, karbondioksit seviyesindeki artışa bağlı olarak atmosferdeki sera gazı miktarının 2013 yılında yeni bir rekor kırdığı belirtildi. DMÖ’nün internet sitesine 9 Eylül 2014 tarihinde giren basın bildirisinde, 1990-2013 yılları arasında karbondioksit (CO2) , metan ve nitröz oksit gibi atmosferde uzun süre kalan sera gazları nedeniyle, iklim üzerindeki ısınma etkisini ifade eden radiatif güdümlemenin (RF) yüzde 34 arttığı belirtildi.

Verilen bilgilere göre, 2013 yılında CO2 konsantrasyonu sanayi öncesi döneme (1750 yılları) göre yüzde 142, metan ve nitröz oksit ise sırasıyla yüzde 253 ve yüzde 121 arttı.

DMÖ bünyesindeki Küresel Atmosfer İzleme (KAİ) ağından yapılan gözlemler CO2 seviyesinin 2012-2013 arasındaki artışının 1984‘den beri görülen en yüksek yıllık artış olduğunu gösteriyor. İlk veriler, bu durumun muhtemelen, sürekli artan CO2 emisyonlarının yanı sıra, gezegenin biyosfer tabakasının CO2 ‘i tutma kapasitesindeki zayıflamaya da bağlı olabileceğine işaret ediyor.

DMÖ Sera Gazı Bülteni sera gazlarının emisyonlarını değil, atmosferik konsantrasyonlarını rapor ediyor. Emisyonlar atmosfere ne verildiğini göstermekte; konsantrasyonlar ise, atmosfer, biyosfer ve okyanuslar arasındaki karşılıklı etkileşimleri içeren kompleks sistemin işleyişi sonucunda atmosferde kalan miktarı gösteriyor. Toplam emisyonların dörtte birinin okyanuslar tarafından, diğer çeyreğinin biyosfer tarafından tutulması sonucunda atmosferdeki CO2 konsantrasyonu azalıyor.

Okyanuslar, aksi durumda atmosferde miktarı artacak olan CO2’i azaltıyor; ancak uzun vadede ortaya çıkacak bazı etkilerle…Rapordaki bir analize göre, okyanuslardaki bugün görülen asidifikasyonun hızı, en azından son 300 milyon yıldır görülmemiş bir düzeyde.

Hızla artan sera gazı konsantrasyonuna dikkat çeken DMÖ Genel Sekreteri Michel Jarraud, “CO2 atmosferde yüzlerce yıl kalıyor, okyanuslarda daha da fazla. Geçmişteki, bugünkü ve gelecekteki CO2 emisyonlarının hem küresel ısınma hem de okyanusların asitleşmesinde kümülatif bir etkisi olacak. Fiziğin yasaları tartışılmaz.” diyor.

UNESCO Hükümetlerarası Oşinografi Komisyonu Yürütücü Sekreteri ise “Okyanusların asitleşmesini ele alan bir bölümün DMÖ Sera Gazı Bülteninde yer alması hem uygun hem de gerekliydi. Gezegenin ikliminin öncelikli itici gücü ve iklim değişikliğini sönümlendiren bir faktör olarak okyanusların iklim değişikliği müzakerelerinin merkezi unsuru haline gelmesinin tam zamanıydı.” diyor ve şunu ekliyor: “Eğer küresel ısınma sera gazı emisyonlarını azaltmak için yeterince güçlü bir neden olarak görülmüyorsa da,  okyanuslardaki asitleşme yeterli bir gerekçe olmalı; zira etkileri şimdiden hissedilmekte ve gelecek on yıllarda da artacak.”

Okyanuslardaki asitleşme

 Okyanuslar sürekli olarak insan faaliyetlerinden kaynaklanan CO2’in dörtte birini absorbe ederek atmosferdeki CO2 konsantrasyonunu azaltmakta. Ancak okyanusun giderek daha fazla CO2 alması denizlerdeki karbonat sistemini değiştirmekte ve daha fazla asitleşmeye neden olmakta. Okyanuslar günde kişi başına yaklaşık 4 kg CO2’i tuttuğundan dolayı asitleşmedeki artış ölçülebilir durumda.  

Tarih öncesi dönemlerin iklimine ait bilgi veren, ağaç gövdelerinin halkaları, buz çekirdekleri gibi temsili verilere (Proxy-data) dayanarak, okyanuslarda bugün görülen asitleşme hızına en azından son 300 milyon yıllık bir dönemde rastlanmadığı belirtiliyor. Yerküre sisteminin modellerine dayanarak yapılan projeksiyonlara göre, gelecekte asitleşme en azından yüzyılın ortasına kadar hızlanarak sürecek.

Okyanuslardaki asitleşmenin deniz organizmaları üzerindeki potansiyel sonuçları oldukça karmaşık.  Özellikle mercan, alg, yumuşakça ve bazı planktonların bu duruma nasıl tepki vereceği temel merak konusu; zira bu organizmaların (kalsifikasyon yoluyla) iskelet veya kabuk oluşturma yetenekleri karbonat iyonunun fazlalığına bağlı. Çoğu organizma için asitleşme arttıkça kalsifikasyon azalıyor. Asitleşmenin diğer etkileri ise yaşamını sürdürme, gelişme ve büyüme oranlarında azalma, fizyolojik fonksiyonlarda değişiklikler ve biyoçeşitliliğin azalması olarak sayılabilir.

(http://www.wmo.int/pages/mediacentre/press_releases/pr_1002_en.html)

 Not: Radyatif güdümleme iklim değişikliğini güdümleyen antropojenik ve doğal faktörlerin değerlendirilmesi ve karşılaştırılması için kullanılıyor. Gezegenin enerji bütçesinin, bir diğer deyişle yeryüzüne gelen ve geri dönen enerjinin dengesini değiştiren faktörün/faktörlerin etkisinin ölçümü olarak tanımlanabilir. Watt/m2 (yerkürenin yüzeyi)  birimiyle gösterilen RF değeri, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli AR4 Raporu’nda sanayi öncesi dönem (1750) baz alınarak meydana gelen değişimleri ifade ediyor. (http://www.ipcc.ch/publications_and_data/ar4/wg1/en/ch2s2-2.html)