GDO sadece Pirinç’ te değil

Mersin limanına getirilen pirinçlerde GDO bulunup bulunmadığı konusu toplumsal, kurumsal, kişisel bozulmanın yaygınlığı ve derinliğini yüzümüze vuran bir şamardır.
Hatırlanacağı üzere, ithal pirinçlerle ilgili soruşturmayı Mersin Cumhuriyet Savcılığı başlatmıştı ve ilk iş olarak pirinç numunelerinin güvenilir laboratuvarlarda analizini istemişti.
Hemen hemen tümü kamu kuruluşu olan laboratuvarlar birbirinden farklı sonuçlar açıkladılar.
İlgili Bakanlığın laboratuvarı pirinçlerde GDO olmadığını açıklarken (aynı Bakanlığın farklı laboratuvarlarından farklı sonuçlar da geldi.),TÜBİTAK MAM ve İTÜ Moleküler Biyoloji-Genetik ve Biyoteknoloji Araştırma Merkezi (MOBGAM) pirinçlerin GDO’ lu olduğunu raporladı.
Bundan daha da önemlisi, Gümrük ve Ticaret Bakanı GDO var derken, Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanı tam tersini basına ifade etti. İki bakanın bu zıt görüşlerinin Hükümette bir değerinin olmaması ise aklı başında herkesin dudaklarını kanattı.
YÖK’ün, İTÜ’nün genleri..
Bundan daha da vahimi ise İTÜ Rektörlüğünün kendi raporlarının yanlış ve geçersiz olduğunu söyleyerek konuyu daha da karmaşık hale sokmasıydı. TÜRKAK tarafından akredite edilmiş, İTÜ’ nün bilim dünyasındaki önemli vitrinlerinden biri olan Dr. Orhan Öcalgiray Moleküler Biyoloji ve Genetik Araştırmalar Merkezi (MOBGAM) tarafından hazırlanan raporların yanlış olduğu bizzat üniversitenin rektörlüğü tarafından ilan edildi. Böylece yüzyıllık üniversitelerimizden birinin yetersizliğe ve güvenilmezliği, bizzat o kurumdaki yetkililer tarafından tescil edilmiş oldu.
Bu konular kamuoyunun gündeminde iken bilinmeyen bir başka husus ise daha sonraları gün yüzüne çıktı. Bir Bakanın İTÜ Rektörünü makamına davet ederek raporun değiştirilmesi için ricada bulunduğu anlaşıldı.
İTÜ’nün düştüğü bu durum, görev alanı üniversite olan YÖK’te bir kıpırdama dahi yaratamadı. YÖK bilimin özgürce gelişmesi, gerçeklerin araştırılmasına cesaret vermesi gereken bir kurum olmak yerine politik cadı kazanına odun taşımayı, üstüne vazife olmayan savcılık görevini yapmayı tercih etti ve ediyor.
Böylesi bilimsel yönü oldukça önemli olan bir konu, öncelikle uzmanları ve Üniversitelerde görevli bilim insanlarınca araştırılmalı, tartışılmalı ve halkın anlayacağı şekilde anlatılabilmeliydi. Bu ortamın yaratılmasında ise meslek kuruluşlarına önemli görevler düşmüştü. Ancak bu çevreler yerine konu, sadece bir eğitim sendikamızın basın açıklamasında yer bulabildi ve esas olarak siyasilerin demagojisine açık hale dönüştürüldü.
İlgili kamu kuruluşları, olayı adeta anlaşılmaz kılmış ve halkın gözünü dağlamışlardır. Oluşturulan bu karmaşık durum, doğal olarak halkın objektif ve bilimsel olarak gerçekleri öğrenmesini engellemiştir.
Öte yandan Üniversitelerin hazırladığı raporlara dahi güvenilmeyeceği görüntüsü ve algısının oluşması halkı yalnızlaştırmakta, güvencesiz bırakmakta ve çaresizliğe iterek onları hak arama mücadelesinden uzaklaştırmaktadır.
Bozuk olan gıdalar mı?
Yukarıda verdiğimiz bilgiler sadece gıdalarımızın bozulmadığının verileridir. Başta Üniversitelerimizin genleriyle oynandı ve bu kurumların temel özelliği, bağımsız, özgür ve bilimsel karakterini bozdular.
Kamu kuruluşları halkın güvencesi olmak yerine egemen olan siyasal iktidarların karartma operasyonlarının araçları haline dönüştürüldü.
İktidarlara biat etmeyen kuruluşlar ise atalet içinde ayakta durmaya çalışıyorlar.
Dolayısıyla genlerde değişiklik sadece pirinçte değil. Her yerde karşılaştığımız yaygınlıkta. Bu nedenle bozulmanın olumsuz etkileri uzun süre devam edecektir. Giderilmesi, demokratik bir ülke, özgür bir üniversite için çaba sarf edenlerin gayretlerine bağlıdır.
Eylül,2013
Bilgi için:
http://www.mobgam.itu.edu.tr/img/mobgam/datafiles/akreditasyon%20sertifi...
http://www.gidahareketi.org/belge/itu-gdo-mersin-analiz-LL601.pdf
Birgün, 21 mayıs 2013
http://t24.com.tr/haber/tubitak-da-gdo-gelistirebiliyor/62306