Türkiye sera gazı emisyon artışında Ek-1 ülkeleri arasında yine birinci

 

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında her yıl açıklanan sera gazı emisyon envanterlerine göre, Türkiye 1990-2012 yılları arasında yüzde 133 artış oranı ile yine Ek-1 ülkeleri arasında birinci sırada yer alıyor. “Arazi kullanımı, arazi kullanım değişikliği, ormancılık” kaleminden kaynaklanan emisyon ve depolanan miktarı gösteren LULUCF dahil değerlendirmede ise ülkemizin aynı dönemdeki sera gazı emisyonlarının artış oranı yüzde 163’ü buluyor.  

2001 yılında Fas’ta yapılan 7. Taraflar Konferansında Türkiye’nin diğer EK-1 ülkelerinden farklı bir konumda olduğu belirtilerek özgün koşullarının tanınması yönünde çağrıda bulunulmuş, Meksika’nın Cancun kentinde düzenlenen 16. Taraflar Konferansı’nda da Türkiye’nin özel durumu BMİDÇS’ne taraf olan ülkelerce tanınmıştır. Türkiye , “ortak fakat farklılaştırılmış sorumlulukları” (özel şartları ) bulunmakla birlikte, iklim değişikliği konusunda sorumluluk alması beklenen EK-1 ülkeleri arasında yer almaktadır. http://www.mfa.gov.tr/birlesmis-milletler_iklim-degisikligi-cerceve-sozlesmesi-_bmidcs_-ve-kyoto-protokolu-_.tr.mfa

Şimdiye kadar sürekli “kalkınma ihtiyacı” gerekçe gösterilerek herhangi bir taahhüt içine girmekten kaçınılmış, nitekim Türkiye Kyoto Protokolüne ancak 2009 yılında taraf olmuştur.

Aralık ayının birinci günü Peru’nun başkenti Lima’da başlayan ve 12 Aralık 2014 tarihine kadar sürecek olan 20. Taraflar Konferansında, süresi 2012 yılında tamamlanan Kyoto Prokolü’nün yerine, gelecek yıl Paris’te nihai duruma gelmesi beklenen yeni sözleşmenin taslağı üzerinde ilerleme sağlanması amaçlanmaktadır. Kyoto sonrasında ülkelerin üzerinde mutabık kalacağı bir sözleşme çerçevesinde muhtemelen Türkiye’nin de bazı taahhütler içine girmesi beklenecektir.

Kaldı ki, bu yüksek emisyon artışlarının ülke yurttaşlarına ne olarak geri döndüğü de sorgulanmalıdır. Doğal, kültürel değerlerimizin yok edilmesi, denetimsiz, teknik gerekliliklere uygun olmayan üretim, her geçen gün medyada yer alan yangınlar patlamalar, inşaatlarda, madenlerde ölen işçilerimiz, tarım alanları yok olduğu için düşük ücretlerle, her türlü emniyetten yoksun koşullarda çalışmaya razı insanlarımızı göz önüne aldığımızda zorunlu olarak “Hangi kalkınma?” sorusu gündeme gelmektedir.

Bu çerçevede, yurttaşlarımızın maruz kaldığı çevresel etkilerle ilgili bazı göstergelere bakalım:  Üyesi olduğumuz OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) tarafından hazırlanan “Daha iyi bir yaşam endeksi” kapsamında değerlendirilen bazı göstergelere göre, atmosferde bulunan ve akciğerlere nüfuz ederek zarar verecek ölçekteki partikül madde seviyesi OECD ortalamasında 20.1 mikrogram/ m3 iken, bu miktar Türkiye’de 35.1 µ g / m3  seviyesine çıkmaktadır. Kullandıkları suyun kalitesinden memnun olanların oranı OECD ortalamasında yüzde 84 iken Türkiye’de bu oran yüzde 60’a düşmektedir.

Kısaca, Türkiye’de yetkililerin sadece dış dünyaya hoş görünmek için değil, yurttaşlarımıza karşı duymaları gereken sorumluluklar nedeniyle alması gereken önlemler hızla artmaktadır.  

freefoto.uk