Gezegenimiz ekolojik sınırlarından dördünü aşmış durumda

 

Science Dergisinin 16 Ocak tarihli sayısında yayımlanan bir çalışmada, 18 araştırmacıdan oluşan uluslararası bir ekibin saptamalarına göre, insan faaliyetleri sonucunda gezegenimizin dokuz ekolojik sınırından dördünün artık aşılmış olduğu belirtildi. Bu dört ekolojik sınır, iklim değişikliği, biyosfer bütünlüğünün kaybı, toprak- sistemdeki değişme ve biyojeokimyasal  (fosfor ve azot) döngüler(in)deki değişmeden oluşuyor.

Kaliforniya Üniversitesi bünyesindeki Scripps Institution of Oceanography ve Climate& Capitalism sitelerinde yer alan haberlere göre, bunlardan ikisi, yani iklim değişikliği ve biyosferin bütünlüğü bilim insanları tarafından çekirdek/ana ekolojik sınırlar olarak nitelendiriliyor. Bunlardan birinin önemli ölçüde değişmesi tüm gezegen sistemini  “yeni bir evreye”  taşıyacak potansiyelde görülüyor.

Çalışmanın başyazarı olan, Avustralya Ulusal Üniversitesi ve Stockholm Üniversitesi  (Ekolojik) Esneklik Merkezi ’nden Profesör Will Steffen “Ekolojik bir sınırın aşılması, insan faaliyetleri sonucunda  Gezegen sisteminin kontrol edilemez bir şekilde yaşamaya daha elverişsiz bir evreye girmesi, yoksulluğun azaltılması çabalarının zarar görmesi ve zengin ülkeler de dahil olmak üzere, dünyanın pek çok yerinde insan refahının  gerilemesi  risklerini arttırır.” demekte…

Gezegenin Sınırları kavramı ile 2009 yılında, insan faaliyetlerinin çevrede yarattığı değişikliklerle bağlantılı olarak dokuz küresel öncelik tanımlanmıştı. O çalışma ile insan topluluklarının varlığını dayandırdığı koşulları oluşturan toprak, okyanuslar, atmosfer ile yaşam arasındaki karşılıklı etkileşimler ve dolayısıyla gezegen sisteminin kararlılığı ve kendini sürdürebilme yeteneğini düzenleyen dokuz proses ve sistem ortaya konmuştu.  Yeni araştırma, gezegenin sınırları konusunun ilk yayınlanmasından bu yana, söz konusu alanda yapılan araştırma ve değerlendirmeler dikkate alınarak gerçekleştirilmiş durumda. Araştırma ile, Gezegenin ekolojik sınırları konusundaki orijinal gruplandırma baz alınarak, güncellenmiş bazı analizler ile fosfor ve azot döngüleri, toprak-sistem değişiklikleri, taze su kullanımı ve biyosfer bütünlüğü gibi bir çok alanda sayısal veriler sağlanıyor.   

2009 yılındaki ana iskelet korunmakla birlikte, iki olgu, neyi ifade ettiklerinin daha açıklayıcı olması amacıyla yeniden adlandırılmış ve bazıları da bölgesel bazda değerlendirilmiş durumda. Örneğin “biyoçeşitlilik kaybı” artık “Biyosfer bütünlüğündeki değişiklik” terimiyle ifade ediliyor. İnsanlığın yeni teknolojilerle Gezegen sistemini nasıl etkilediğini yansıtabilmek için  “Kimyasal kirlilik” artık “Yeni maddelerin girişi” olarak ifade ediliyor.

Merkez’de Gezegenin Sınırları araştırmasının koordinatörü Sarah Cornell “Sentetik toksik maddelerin yarattığı kirlilik önemli bir mesele; ancak radyoaktif maddeler, nanomaddelerin yayılması gibi diğer küresel boyutlu, potansiyel sistemik risklerin de farkında olmalıyız; yeni adlandırmaların ekolojik sınırları boyutlarını ve kapsamını daha iyi yansıttığına inanıyoruz.” diyor. 

Yeni adlandırmayla Gezegenin dokuz ekolojik sınırı

-İklim değişikliği

-Biyosfer bütünlüğündeki değişiklik (biyoçeşitlilik kaybı ve türlerin kaybolması)

-Stratosferdeki ozon azalması

-Okyanuslardaki asitleşme

-Biyojeokimyasal akışlar (fosfor ve azot döngüleri)

-Toprak-sistemdeki değişme (örn. Ormansızlaşma)

-Taze su kullanımı

-Atmosferdeki aerosol yükü(Atmosferdeki,  iklimi ve canlı organizmaları etkileyen mikroskopik tanecikler)

-Yeni maddelerin girişi (örn. Organik kirleticiler, radyoaktif maddeler, nanomaddeler, mikroplastikler gibi)

Küresel olarak tanımlanan Gezegenin Sınırları’nın yanı sıra, biyosfer bütünlüğü, biyojeokimyasal akışlar, toprak-sistemdeki değişiklik ve taze su kullanımı konularında bölgesel seviyedeki sınırlar geliştirilmiş durumda.  Atmosferdeki aerosol (asılı tanecik kümeleri) yükü konusunda şimdilik sadece bir bölgesel sınır ( Güney Asya masonları) oluşturulmuş.

Kopenhag Üniversitesi’nden araştırmacı Katherine Richardson “Gezegenin Sınırları insan topluluklarının nasıl gelişmesi gerektiğini dikte ettirmiyor ama insanlık için nasıl güvenli bir alan oluşturacakları konusunda karar vericilere yardımcı oluyor” demekte.

Araştırmacılar son dört yılda politika oluşturucu gruplar, sanayi ve bazı sivil toplum örgütleriyle yakın çalışma içinde olduklarını belirterek, “Gezegenin bu evreye gelmesinde zaman içerisinde farklı toplumların farklı katkıları olduğu açıktır. Dünya bu yıl küresel riskleri çözüme doğru yönlendirmek ve bunu daha adil bir biçimde yapmak için muazzam bir fırsata sahiptir. Eylül ayında ülkeler Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri üzerinde anlaşma sağlayacaklar. Kararlı davranılırsa, gezegenin sınırları dahilinde insanlığın uzun vadeli refahını sağlamak için gereken koşullar oluşturulabilir.” diyor.  

-https://scripps.ucsd.edu/news/earth-has-crossed-several-planetary-boundaries-thresholds-human-induced-environmental-changes

http://climateandcapitalism.com/2015/01/15/earth-crosses-four-nine-planetary-boundaries/

http://www.sciencemag.org/content/early/2015/01/14/science.1259855.abstract