Kimyanın yararları zararlarıyla gölgeleniyor

 

Kimya bilimi ve kimya bilimine dayalı ilerlemeler bir yandan hastalıkların önlenmesi, teşhisi ve tedavisi gibi tıpla ilgili alanlardan, enerji sorunlarına cevap bulunması, yeni endüstrilerin doğmasına kadar birçok sahada olanaklar sağlarken, diğer yandan kimya insan sağlığı, çevre açısından zararlı etkileri ile anılıyor. Bazılarının işaret ettiği gibi, kimyanın yararları çoğu kez zararlı etkileriyle gölgeleniyor.

Science Dergisi’nde yayımlanan makalelerde kimyanın toplumda yarattığı bu algıları değiştirmek ve daha güvenli kimyasalları tasarlamak için ne yapılması gerektiğine dair görüşler yer aldı.  Kimya çoğu kez ilaçların ve gıda katkı maddelerinin toksisitesi, çevre kirliliği ve kimyasal savaşla birlikte anılıyor. Bu durum kimyanın ve uygulayıcılarının toplumdaki itibarını da zedeliyor. Bu tür konuların, kimyanın üretime uygulanmasında görev alan kimya mühendisleri açısından da ufuk açıcı olacağı düşüncesiyle söz konusu yazılara değinmeyi yararlı görüyoruz. 

Dergi’nin 13 Mart 2015 tarihli sayısında yayımlanan, İngiltere, Hindistan ve Almanya’dan, aynı zamanda ulusal ve uluslararası örgütlerde yetkili görevlerde olan üç profesörün ( Stephen Matlin, Goverdhan Mehta, Henning Hopf) hazırladığı makalede şunlara değiniliyor: 2011 yılının Uluslararası Kimya Yılı olarak ilan edilmesi kimya topluluğu ile kamuoyu arasında yeni bir motivasyonun oluşması için bir fırsat sağladı. Şimdi bu alanın tüm bileşenleri, eğitimciler, araştırmacılar, kimya sanayi, mesleki örgütler ve akademisyenlerin bu ivmeyi ileri bir aşamaya taşımak için çaba göstermeleri gerekiyor. Bunun için alanın uygulamacıları ile karar verici kesimlerin, medya ve halkın katılımının sağlandığı toplantılar önemli olabilir. Kimya alanına ilişkin olumsuz algılamanın değişmesi için bu alanın uygulayıcıları kamuoyuyla kimyanın günlük yaşantımızla ilgisini açıklayan bir diyaloğu oluşturmalı,  bu konuda iletişimin ve eğitimin kilit derecede önemli olduğu unutulmamalıdır.  Ancak bu diyalog sadece iyi olanı öne çıkaran değil, “kötü” olanı da kapsayan dürüst” bir diyalog olmalıdır.

Bu yapılırken kimya toplulukları içinde de yeniden gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi gereken hususlar bulunmakta. Öncelikle geleceğin kimyacılarının yetiştirilmesinde ve eğitiminde insanların yaşamları ile ilişki kuran bir kimya kültürünün nasıl yaratılacağı üzerinde durulmalı.

Diğer kritik bir konu da kimya sanayinin kendi alanında etik kuralları nasıl özümseyeceği ve uygulamaya geçireceği, nasıl “sorumlu” bir kimyasal yönetimi ve yenilik yapma süreci izleyeceği.  Sanayi kesimi tüketicilerle daha sıkı ve şeffaf bir ilişki içinde olmalı ve riskler konusunda çok daha yoğun bir duyarlılık göstermeli. Akademik camia da, bilimsel ilerlemeler, uygulamaları ve etkilerini açıklama konusunda sanayi kesimi ile birlikte çalışma içinde olabilir.

Daha güvenli kimyasalları tasarlamaya doğru

Science Dergisi’nin 16 Ocak 2015 tarihli sayısında yer alan, ABD/Yale Üniversitesi Kimya ve Çevre Mühendisliği Bölümü ile Ormancılık ve Çevre Çalışmaları Okulu’ndan iki profesörün (Julie B. Zimmerman, Paul T. Anastas) yazdığı bir makalede de daha güvenli kimyasalları tasarlamak için gereken hususlar üzerinde duruldu. Hindistan’ın Bhopal kentinde 1984 yılı Aralık ayında bir pestisit tesisinde izosiyanat gazının yayılmasıyla meydana gelen ve binlerce insanı insanın ölümüne neden olan endüstriyel facia, 2010 yılı Nisan ayında Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısı, 2014 yılı Ocak ayında ABD Batı Virginia’da kömür yıkama tesisinden Elk nehrine sızan sıvının(4-metilsiklohekzan metanol) eyaletteki nüfusun yüzde 15’inin içme suyunu kirletmesi gibi örnekler verilerek, tüm çabalara rağmen üretilen kimyasalların çevreyi kirletmeye devam ettiği, bunun sayısal olarak ifade edilebilen etkilerinin yanı sıra sayısal olarak ifade edilemeyen sonuçlarının da olduğu vurgulandı.

Makalede yer alan görüşler şöyle: Son yıllara kadar tanımlayıcı toksikoloji ile toksik maddelerin canlı organizmalar ile ekosistem üzerindeki etkileri karakterize diliyordu. Bugün ise toksik ajanların hücre ve molekül seviyesinde hangi mekanizmalarla etkili olduklarına ilişkin bilgiler ilerledi. Yanı sıra, moleküllere yeni işlevler kazandırmak için uygulanan çoğu fiziksel ve kimyasal özelliğin hangi olumsuz sonuçlarla bağlantısı olduğuna ilişkin bilgiler de arttı. Ek olarak, kimyasalların insan vücudunda absorbe edilmesi (emilimi), dağılımı, metabolize edilmesi ve salgılanması konusundaki bilgilerin artması moleküler tasarımın muhtemel zararları azaltacak şekilde yapılmasına olanak sağlıyor. Bu bilgiler, kimyasalların çevrede taşınması ve geleceği, metabolize olması, (biyolojik) bozunması ve epidemiyolojisini öngörebilmek için, bir kimyasalın fizikokimyasal özellikleri ve yapısı üzerinden kestirimci modeller oluşturulmasına imkan veriyor. 

Ancak gelinen nokta sadece başlangıç aşaması sayılabilir. Bu çalışmalar çok fazla sayıda fizikokimyasal özellik hakkında bilgi sahibi olunmasını gerektiriyor. Ayrıca kimyasalları tek tek incelemek gerekirken gerçek dünyada durum böyle değil. Kimyasallar birbirleriyle etkileşim içinde olduğundan, bazen de çarpıcı boyutlarda birbirlerinin etkilerini azaltıp arttırabiliyor. Tüm toksikolojik veriler bu kısıtlar içinde değerlendirilmek durumunda.

Daha güvenli kimyasalların tasarlanmasındaki sorunlu olan diğer bir konu, sadece dozun değil,  dozlamanın/maruz kalmanın zamanlamasının toksikolojide önemli bir faktör olduğunun anlaşılması. Esasta, bir kimyasalın genler üzerindeki  olumsuz sonuçları daha önceki nesillerin, cenin ve yeni doğanların gelişim süreci de dahil olmak üzere, bu kimyasallara maruz kalmalarından ileri gelebilir.

Daha güvenli ürünler, prosesler ve sistemler oluşturmak için kamu kuruluşları, özel örgütler, üniversitedeki paydaşların bir araya gelerek verileri araştırıp bulması, biriktirmesi ve yönetmesine acil ihtiyaç vardır. Çok önemli bir diğer husus ise alanın disiplinler ötesi (transdisciplinary) olduğunu görmektir.  Araştırma enstitüleri, üniversiteler, sanayi, fon kuruluşları, düzenleyici yapılar bir araştırma eko sistemi oluşturmalı, bu sistem içinde çalışmalar ortaklaştırılmalı ve bilgiler farmakoloji, (eko) toksikoloji, kimya, modelleme ve biyoistatistik gibi alanlar arasında paylaştırılmalıdır.   

 

http://www.sciencemag.org/content/347/6227/1179.full

http://www.sciencemag.org/content/347/6219/215.full